7 entry daha
  • izlenmesi gerekli filmlerden bir tanesi kanımca. yalnız belirtildiği gibi süresi 2 saat 42 dakika, rengi siyah-beyaz. savaş filmi deniliyor ama savaş sekansları beklenmesin. savaş sahnelerine yer vermeden de savaş karşıtı, savaşın askerler üzerindeki etkisi işlenebiliyor. bunu başaran nadir filmlerden bir tanesi hayatımızın en güzel yılları. yerli isminden de anlaşılacağı üzere hayatlarının en güzel yıllarını japon kovalayarak geçiren, tanık olmadık olay bırakmayan üç gazinin öyküsü anlatılır. fred eşiyle yeni evlenmiş birisi. tam eşini tanıyacakken savaş başlıyor ve orduya çağrılıyor. savaştan ruhu yaralanmış olarak dönüyor. al, oğlu ve kızının büyümelerine tanık olamıyor. onun da psikolojisi bozulmuş. adını unuttuğum son kişi ise ellerini kaybetmiş olarak dönüyor ana kucağına. işte bu üç gazinin savaştan sonraki ruh durumlarına eğiliyor usta yönetmen william wyler. bu karakterlerin hikayelerini acıtasyona kaçmadan anlatmayı başarıyor. yer yer komik, yer yer duygusal bir film ortaya koyuyor. wyler aynı zamanda işsizliğe de değiniyor. ailenin önemi de işleniyor zaman zaman. tabi aşk olmazsa olmaz. üç karakterin ilişkilerine de uzunca bir süre değiniliyor. sonuçta etkileyici bir film karşımızdaki. tam anlamıyla bir klasik. wyler sinemasının en önemli örneklerinden bir tanesi.

    filmde haliyle milliyetçilik de mevcut ama pek rahatsız etmiyor, zaten wyler milliyetçiliğe sadece bir kaç sahnede değiniyor. daha çok savaş travmasına değiniyor usta yönetmen. ne yazık ki eski filmlerin çoğunda olduğu gibi bu filmde de müzik bir türlü susmuyor. buna bir türlü alışamadım, gitti.
    ve son not. çağdaş amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden paul auster'ın yazdığı sunset park'ın neredeyse tamamında bu filme değinilir. her bölümde farklı bir karakterle ilgili düşünceler irdelenir.

    ayrıca belirtmek isterim. filmi ilk kez izledikten sonra (yani bu entriyi girdiğim tarihte) filmin bir sahnesi kafamı kurcalamaya devam etti. o da bar sahnesiydi. fred'in çalıştırdığı bir bara bir müşteri gelir. elindeki gazeteyi okurken amerika'nın vatandaşlarını kandırdığını, bu savaşa girmemeleri gerektiğini, askerlerin boşuna öldüğünü belirtir. bunu duyan fred bu adama girişir. milliyetçi damarına basmıştır adam. daha doğrusu wyler öyle yapmıştır. adamı fred'e dövdürtmesi ile wyler'ın gerçek düşüncelerini öğrenmiş oluyoruz. sonra biraz araştırınca kendisinin de savaşı destekleyenler arasında olduğunu öğreniyoruz ve bu sahnedeki tavrına şaşırmıyoruz ama bir süre sonra filmden soğuyoruz. çünkü yönetmen buraya kadar anlattığı hiçbir şeyde samimi değil miydi sorusu kafamızı kurcalamaya başlıyor. keşke bu sahneye yer vermeseydi wyler. böylelikle bu çok sağlam filmini lekelememiş olurdu.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap