5 entry daha
  • varlığını iddia ederek konu ettiği hayali "trap"ten ziyade, yaratıcısının da dahil olduğu britanya entelektüellerinin içinde bulunduğu "trap"i gözler önüne konsantre ve kompakt bir şekilde sererek beni benden almış belgesel.

    --- spoiler ---

    (bkz: belgesel entry'sine spoiler ibaresi koymak)

    eğer her şeyin uygulanıştaki sorunlu yanlarını eleştirmekle yetinse, ikide bir bilgisayar çıktısı numerik kodları gösterip her şeyi hayali bir oyun teorisi tarikatına bağlamasa, en sonunda tek yol devrim demese, ve hadi hepsini geçtim, hepsine tahammül gösterebilirim bir derece ama, en sonda la marseillaise patlatmasa... o zaman propaganda formatı ve müziği ile yaratıcı, sürükleyici bir tarzı olduğunu düşünmekteydim. gerçi hala düşünmekteyim; fakat bu saydıklarım, propaganda formatını yaratıcı/deneysel bir şey olarak kullanmanın ötesinde, zaten propaganda amaçlı olmuş. propaganda tarzı olmaktan çıkıp propaganda olmuş yani.

    sanki the office izlemişim, ve bir bakmışım ki mockumentary değil de documentary aslında gerçekten.

    bir de böyle harun yahya belgeselleri vardı, 20-30 videoluk set... eğlence amaçlı olarak başına toplanıp izlerdik. her birinin konusu farklı. savaşlar, ekonomi, açlık, politika, endüstri, soğuk savaş, vs... aynı the trap gibi. dünyadaki her türlü meseleyle ilgili bir bölümü var. ve the trap'in culprit olarak her şeyi printer çıktısı sayılar montajıyla oyun teorisicilere bağlaması gibi, bunda da culpritin ne olduğu noktasına geldiği anda, ne kadar alakasız olduğundan bağımsız olarak, aynı şekilde, sakalının altından yüzüne doğru pan yaparak gösterilen bir darwin footage'ı oluyordu...

    --- spoiler ---

    yahu, bireyin özgürlüğünü savunanların "birey acımasız bir makinedir" şeklinde olduğunu iddia ettiğin kabullerini benimsemiyorsan, özgür bırakmaktan neden çekiniyorsun insanları? ah, pardon... insanların ot olduğunu, ve ufukta dalgalanan bir tutam buğday otuna kafalarını çevirmezsen, hayatlarının sıkıcı olacağını göstermişsin zaten boş kumsal ve çöl footage'larıyla. gerçi başkaları için neyin doğru olduğuna karar verip uygulamaya kötü demiştin ama, seninkisi hakikaten ulvi bir amaç için. koca bir saat yapıp, herkesi de birer çark olarak zorla monte etmezsen, ne yapacağız biz diye sıkıntıdan ölür, kendilerine bir eğlence bulamaz bu gerizekalı insanlar. hayatları anlamsız olur. sen biliyorsun çünkü onların hayatının nasıl anlamlı olacağını, ama, bir yandan dayatmaya kıyamıyorsun, diğer yandan da hem sabrın taşıyor başkalarının yanlış şeyler dayatmasını gördükçe, hem de özgür bırakılanların senin kadar süper olmadıkları için kendi hayatlarına anlam bulamamasına için gidiyor. vah vah... işte düşünceli entelektüelin açmazı.

    sözünü ettiğim "trap"i açacak olursak...

    resmen sola ve sağa yapılan her eleştiriye hak verilmiş, fakat yine de sosyal kalıplar nedeniyle dahil olmaktan çıkılamayan sosyalist bakış açısının bir şekilde bir yol bulacağına olan inanç da korunmuş. neden? çünkü britanya'da, sosyalist değilseniz, muhafazakarsınız otomatik olarak.

    nasıl yani?

    çağdaş, entelektüel, özgürlükçü bir belgesel yapımcısı olarak muhafazakar olmanız zaten düşünülemeyeceğine göre; kaliteniz de, kamuoyunun hem sağ, hem de sol kanadının eleştirmiş olduğu her şeyi eleştirebiliyor olmanızla doğru orantılı olduğuna göre (ki bu britanya kültürünün aslında en iyi özelliklerinden biridir bence)... her şeyi ve hepsini eleştirip, sonra da, "nasıl olacak ve ben ne istiyorum gerçekte, aslında hiçbir fikrim yok, ama yine de yaşasın sosyalist devrim diyecek umudum var" demek, tabiri caizse -ki caizdir- "brilliant" bir yaklaşım olup, bu örnekte görüleceği üzre ödüle layık bulunur britanya'da.

    işte britanya entelektüelinin içinde bulunduğu trap. free market ve klasik liberalizm, thatcher savunmuş olduğuna göre iyi bir şey olamaz. çünkü thatcher bir muhafazakar parti lideriydi, ve entelektüeller tarafından sevilmezdi. dolayısıyla ben free market ya da libertaryen yaklaşımları makul bulmamalıyım; aksi takdirde beni muhafazakar olarak etiketlerler. muhafazakar olmak ise, bilindiği gibi, zengin ve cahil ve acımasız ve yobaz ve dindar ve ahlakçı ve cimri ve çevre düşmanı ve elitist demek olduğuna göre, bu şekilde etiketlenmem yanlış olur. demek ki "free market"a ve "bireyin özgürlüğü" kavramına falan tümden eleştiri getirebilirsem, benim gibi süper bilinçli, çağdaş, insancıl entelektüeller beni takdir eder. ama diğer yandan, sosyalizmin herkesi tek doğruya tıkıştıran, ve bireyin temel hakları olan özgür düşünceye, özgür ifadeye, basın özgürlüğüne, özgür inanca, kimseye zararı olmadan yapılsa bile özgür yaşamaya, kendi yönetilme ya da yönetilmeme şeklini seçme hakkına, kendi kaderini seçme hakkına falan otomatikman kısıtlama getiren totaliter ve otoriter yapısına da eleştiriyi elbette eksik edemem. kötü olan her şeye, ve ek olarak muhafazakarlara ve onların tarih boyunca savunmuş ya da kullanmış oldukları her türlü ideolojiye karşı çıkmalıyım. geriye kalan boş koltukta oturmalı, adına yine de sosyalizm demeli, ve ne yaparsam yapayım, sosyalizmin kendisi dahil olmak üzere, her yaklaşımı da eleştirmeliyim. ne de olsa, dünyadaki herkesin kendi isteğiyle sosyalist olması, ve doğacak çocukların da hiçbirinin aklının köşesinden bile başka türlü bir sistem geçirmemesi gibi bir olasılık teorik olarak var; ve işte o zaman, hem sosyalizm gelmiş olur, hem de bireyin özgürlüğü kısıtlanmamış olur! gerçi devrim yapmadan da tadı çıkmaz bak, o da ayrı. keşke şu ekonomi hepten batsa da sosyalist devrim yapmak kötü bir şey gibi durmasa... efendim? kahrolası bir muhafazakar olmak ile, trapped bir entelektüel olmak dışında çözümler mi dile getiriliyor?!. yoo yoo... bu kesin antikomünistlerin bir tuzağı olmalı ve ben bunu bulup ifşa etmeliyim, aksi takdirde savunmak durumunda kalırım ve herkes bana sağcı der! ya da sosyalizmin eleştirilen yönlerini haklı çıkartacak felsefi savunmalar yaparak mülkiyetin kamusallığından bahsetsem, yine dışlanırım! sap gibi kalmış halde kendimi statükoya açıklamaya kasacağıma, ben bu bireyin özgürlüğünün ardındaki bit yeniğini bulayım, bulamıyorsam icat edeyim; daha kolay. ama komplo teorileri artık kimseye gerçekçi gelmiyor. o zaman her şeyin arkasında bir mantık hatası olmalı kimsenin bilmediği! evet! mesela aslında o çok abartılan "bireyin özgürlüğü" meselesi, insanların makine olduğu kabulünden yola çıkıyor olmasın? ve hepsinin bencil, bıraksan birbirini yok edecek manyaklar olduğu kabulünden? zira bunu iddia eden bir takım adamlar olmuş! işte bak, birisi bu acayip adam! ama bak o bile artık tedavi olmuş, öyle olmadığını anlamışken, birileri (oyun teorisi tarikatı) dünyayı ısrarla bu kabulle yönetmeye çalışmaya devam ediyor! bence öyle yani! şüpheniz mi var? yahu size printer çıktısı gösteriyorum! üzerinde sayılar falan var yahu! daha kaç kere göstereyim anlamanız için? hı? hı?!.

    ben buna "britanya entelektüeli üzerindeki mahalle baskısı" derim.

    ben buna "etikette devrimci sosyalistim, onun dışında aslında çok kötü bir şey tabi ki"cilik derim.

    ben buna "entelektüel kesime ait olayım da, kendim olmayıp herkesle birlikte saçmalasam da olur"culuk derim.

    ben buna "kendim olmak yemiyorsa, bari en sevmediğim tarafın opposition'ını kopya çekeyim"cilik derim.

    ödül verilmesini de şimdi daha iyi anlıyorum. sağı da solu da eleştiren bir sol propagandasına ödül vermeyecekler de kime verecekler! brilliant! "iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına"yı, kendini geliştirmekten kaçmak amacıyla bir taktik olarak kullanmak suretiyle abuse ediyor adam. (bkz: britanya'nın köpeğiyim ondan ingilizce yazıyorum)

    bireyin özgürlüğünü de kötü bir şey gibi gösterdiler ya... ben sana hiçbir şey demiyorum.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap