10 entry daha
  • filmin başında buenos aires üzerinden yapılan çözümlemeler çok akıllıca... tıpkı istanbul gibi çarpık ve düzensiz gelişen buenos aires de içinde yaşayan insanlara kökten bir travma yaşatıyor. filmin girişinde adamın kent betimlemeleri tıpatıp istanbul'a uydurulabilir. istanbul'u izlerken de aynı garip duyguları yaşarsınız. kentin siluetinin uzunlu kısalı yapılarca nasıl seyredilmez hale getirildiğini düşünüyorsunuz bu bölümü izlerken... ve hayatı bu denli içinden çıkılmaz kılanın mimar ve mühendisler olduğu saptamasını yapıyor anlatıcı... şahane bir saptama!... tabi bizde bir de laz müteahhit gerçeği var. hayatı bu denli sıkıcı kılan, zevksiz bir örnek gecekondu görünüşlü beton yapılar. avrupa'yı gezerken hep bunu düşünüyorsunuz. onlarla aramızdaki temel farkın burada aranması gerektiğini tabi... avrupa kentleri öylesine iyi tasarlanmış ki, eski ile yeni, modern ve postmodern genel dokuyu bozmadan bir arada var olabiliyor.

    başroldeki adamın fotoğraf tutkusuyla kente böylesine odaklanması saptaması da işin ilginç bir yanı.. zira kente fotoğraf çekmek üzere baktığınızda onu hep bir yüz, kadraja sığdıracağınız bir manzara olarak düşünüyorsunuz. ve çarpıklıklarıyla da öylece yüzleşmeniz daha mümkün oluyor.
101 entry daha
hesabın var mı? giriş yap