75 entry daha
  • büyümeye başladığım zamanlar halimin ve cümle ahvalimin etrafımdaki insanları aşan bir yan barındırdığını anladığımda kelimelerimi alıp uzağa, yaşadığım yerden çok uzağa götürmeye karar verdim. babam görmemeliydi, anneme bağırırken, o zamanlar nadir de olsa abdest alırken çıkardığı seslere karışmamalıydı.

    öyle ki, lazım olduklarında alıp kullanmıyordum bile. kendimi ikna etmiştim çünkü, buralarda kelimeler yalnız seslenmek için kullanılır diyordum. ne lazım bu insanlara!

    yavaş yavaş dolgun sessizliklerin hacim kazandırdığı az sayıda sözcükle tutumlu cümleler kurmayı öğreniyordum. bunu, uzağa götürdüğüm kelimelerin onları düşünmekten vazgeçmediğimi, onları sadece hak etmeyen kulaklardan uzağa yerleştirdiğimi bilmeleri sağlıyordu. seviyorduk birbirimizi. dilimde büyük bir ahenge varacakları günün hayalini kurduklarını görüyordum.

    -gülerken ağzımın yukarı doğru aldığı kavis, bu fark edişten sonraya denk gelir-

    ben bir şifre söylüyordum pat diye yanımda bitiyorlardı. başkası için değil, hiç tanımadığım bir kıza ilan-ı aşk ederken, ecevit'in yerine halka seslenirken, beşiktaş'a başkan olmuş gelecek güzel günlerin müjdesini taraftara verirken kullanıyordum.

    sonra büyüdüm. babamdan kaçırdığım kelimeleri kullanma zamanı gelmişti artık. ama ne göreyim, 'kelimelere değecek' kimse yoktu etrafımda. yine sürgün, yine uzlet. dilin uzağında, değil ulviyi sufliyi bile söyletemiyordum havasızlıktan kararmış kelimelerime. üstelik rutubet kapmışlardı.

    baktım olmuyor, götürüp uzağa bıraktıklarım bir türlü yanıma gelemiyor, ben gittim onların yanına. bakın dedim, uzundur sizi burada sebepsiz yere beklettiğimin farkındayım. varlık sahasına dökülmenizi engelleyerek, yabanıl dimağların konforunu sağlayan bir şeye dönüşmenize engel olmak istedim. ne kadar becerdim bilmiyorum. ya da ne kadar hakkım vardı buna onu da bilmiyorum. sadece sizi korumak istedim; önceleri babamdan, sonra arkadaşlarımdan. peki büyüdüğünde neden çıkarmadın bizi bu karanlıktan diyorsunuz haklı olarak; nitelikli birisine rastlamamak senin suçun olmasın ya da. hakkınız var tabi. hem ben kim oluyorum ki!
    bilin lütfen, ayetteki ifadeyle sizi iki karanlığa icbar etmemin sebebi asıl sonra çıktı ortaya.

    -ben nasıl bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata...-

    en çok da sizi anladığını söyleyenlerden korunmanız gerektiğini anlamıştım çünkü. hayatını sizinle kazananların şerrini bir görseydiniz hak verirdiniz.
    uzun süre yüzüme baktılar. göz göze geldiğimizde hızla kaçırdıkları bakışları birbirlerine değiyor, benim hiç anlamadığım bir kararın tamamlayıcısı işaretlere dönüşüyordu. bunu çok sonra anlayacaktım.

    bundan sonra ne yapacaklarını belirlemek için yaptıkları toplantı bitince, içlerinden seçtikleri bir münadi kararı rutubetten kesifleşmiş sesiyle açıklayıverdi;

    "insanlar tarafından kullanılsak da, künhümüze asla agah olamamalarına..."
148 entry daha
hesabın var mı? giriş yap