5 entry daha
  • bir pikapım var benim. aslında benim olduğu şüpheli bir noktada, kimin olduğu da şüpheli. ailenin en sevilmeyen üyesi olan dayımın olabilir diye düşünüyorum hep. ama emin olamıyorum. zaten ömrü hayatımda üç-dört kere dayı diye seslendim ona. yanımdakiler hep nasıl mükemmel bir dayıları olduğunu anlatırken benim anlatacak bir dayım yoktu. gerçi düşününce hayatımda ciddi yer kaplamış bir yara değil bu durum. nedense sadece şu an bu kadar içselleştirdim. ama amcam vardı, hala da var. ben de onu gururla anlatırdım. her ne kadar akrabaya borç vermek durumunun acılarını yaşasakta, amcam aslandı. aslan amcam!

    bu nerden geldiği, nereye gittiği belli olmayan pikapın, içinde dede, dayı, amca barındıran acıklı bir öyküsü yok. hiç olmadı. belki ben hep olmasını istedim ama en nihayetinde hala kendi halinde.

    velhasıl bu pikapın içinde her gece dönen bir lp var. 79 yılında frank bornemann'ın sessiz gözyaşlarını döktüğü bir lp, her bir tam turunda sesi kalbi ile birleşmiş bir adamın ve onun uysal ama içten içe hırçınlığını kamçılayarak içinde biriktiren gitarının sessiz çığlıklarını dışarı vuran bir lp. her gece bir nohut tanesinin uykularını anlamsız ama korkutucu kabuslardan koruyup bazen siyah ve yıldızlı, uçsuz bucaksız alanlarda anlamı olmayan bir arayışa yönlendiren, bazen göklerden inen bir ruhun derinliklerinde saklı olan en güçlü duyguları ufak ama etkili bir sele çevirip beyin kıvrımları arasında kendi yolunu bulmaya çalışan su zerreciklerine eşlik eden bir delinin bakış açısına ufak bir pencere açan lp bu. sürekli yankılanacak olan, susmayacak olan, duyulmasa bile...

    how will we stand the fire tomorrow?
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap