1451 entry daha
  • kişisel gelişim evriminin halkalarından biri...

    bu bizim ailelerimiz, akrabalarımız filan çok mu mutlular evliliklerinde?
    sanırsın ki hepsi eğlenip coşuyor, evlenince acayip bir ortama ayak basıyorlar, muhteşem duygularla hayatlarını sürdürüyorlar da tavsiye mi ediyorlar çocuklarına, evlenin diye?

    ben zannediyordum ki, gün geçtikçe evlilikler azalacak, evliliğin saçma bir şey olduğu gençler arasında yayılıp artık başka bir formata geçilecek... çevremde hep bu tür insanlar vardı...

    yaşıtlarımın çoğu artık evli, yavaş yavaş boşanmalar da başladı ufaktan...
    soruyorsun, çoğu "sıkkın". ağız birliği etmişcesine, "monoton" deyiveriyorlar.
    flört döneminde ki çoşkun duygular, arada bir yapılan sürprizler evlenince yerini, "eve gidip ayaklarımı uzatacağım mına koyyim"e dönüşüyor. ilk yıllarda "yardım severlik", "ben eşime yardım ederim, hayat paylaşınca güzel tripleri", "bak biz diğerleri gibi değiliz" tavırları yavaş yavaş değişime uğruyor.
    kadınlar bildiğin "teyze, "erkekler " düz adam"a dönüşüyor...

    dön geçmişlerine, hepsi birer zeka küpü, her şeyi sorgulayan, değişik müzikler dinleyen, kimsenin bilmediği kitapları okuyup, entellektüel düzeyleri yüksek insanlar. sanırsın ki gençliklerinde, olgun adamlar olunca şimdinin kültürel devrimini yapacaklar. hepsi birer ateş topu...

    eskiden sorardım çevremde gördüğüm insanları görünce, "kim bu düz adamlar", "kim bu teyzeler" "neden türkiye bu halde?" "ben gencecik yaşımda neyin nasıl yapılmasını bilirken kim bu kendini bilmezler" diye.
    böyle mi doğmuş lan bunlar acaba? gençliklerinde böyle dümdüz mü düşünüyorlarmış?
    hayır, öyle doğmamışlar meğersem.
    eskinin düz adamları yaşlandı, amca oldular, dede oldular, bazıları da hakkın rahmetine kavuştu. şimdinin yeni düz adamları meğer benim arkadaşlarımmış, dostlarımmış, yerini bizim kuşan almaya başlamış.
    çoğu kel, çoğu göbekli, bakımsız, faturalara yaşayan, derdini anlattığında "hayırlısı neyse o olsun be güzel kardeşim" diyen insanlara dönüşmüşler.
    kız arkadaşlarıma bakıyorum, çoğu anne olmuş. onun kaygıları, bebek resimleri paylaşmak, "akşam ne pişireyim", filan derken götü göbeği bağlamışlar takılıyorlar öyle. dünya umurlarında değil.
    çocuğu olmayanlar da bu prototip kişileri görmelerine rağmen, "30 civarı çocuk yapmak lazım çok yaş farkı olmasını da istemem" derdinde.
    çoğu kalıplaşmış, toplumun sunduğu hayatı yaşayan robotlara dönüşmüş...

    eee hani marjinaldiniz?
    hani hiç bilmediğiniz diyarlarda kaybolmak istiyordunuz?
    hani bateristtiniz, gitaristtiniz, hikayeler yazıyor, şiirler düzüyordunuz?
    hani en güzel müzikleri siz dinleyip, en ilginç kitapları siz tavsiye ediyordunuz?
    hani devrimciydiniz, yenilikçiydiniz, hiç eleştirdiğiniz şeyler gibi olmayacaktınız.
    ne oldu lan evlenince? neler oldu?

    bu bıkkın, hayatlarında kurdukları fix cümleler de şunlar
    "abi ev aldık, krediye girdik, iş durumları da sallantıda zaten"
    "bayramda annemlere gittik, sonra eşimin ailesine, ablamlara git-gel, akrabalar filan derken işte zaman kalmıyor"
    "kendime bile vakit ayıramıyorum ki? işti, eşti, çocuktu, akrabaydı, evin alış-verişiydi, tamiriydi, bokuydu püsürüydü derken..."
    vs vs vs
    bu ne lan?
    zannedersin ki, evlenmeyen adamın işi gücü, ilgilenmesi gereken sevgilisi, ödemesi gereken faturaları, tamiri mamiri yok ama bunların var. evli olunca sanki ayrı bir sorumluluk duygusu gelmiş gibi erdemli de biz ooh ekmek elden su gölden yaşıyoruz...

    kimse eşini karşısına alıp "hayatım bu hafta sonu çocuğu annemlere bırakıyoruz ve baş başa bir tatil yapıyoruz" sürprizini kimse yapmıyor? çocuğu olmayan da yapmıyor ya neyse...
    soruyorsun neden diye, "abi taksitler, masraf bunlar hep"
    sikiyim seni de taksini de, sürpriz yapamayacak kadar ne harcaması bu, izansız.
    sürpriz yapan adamdan "dümdüz adama dönüştüm" demiyor da, taksitlermişmiş.
    bu küçük hafta sonu ya da bayram kaçamakları, "doktor tavsiye etti, bakalım bu hafta bizimkiyle bir hafta sonu kaçamağı yapacağız" diye ancak yapılıyor.
    psikolog tavsiye ederse o da. etmezse o da yok...
    "ilişkinize biraz renk katmak için baş başa biraz zaman geçirmeniz bik bik bik......"
    illa para saçtığın psikolog mu söyleyecek bunları a allah'ın dümdüz insanı.

    kimi kavga gürültüyle işi götürüyor. yaşam alanıma giremezsin psikozuyla; kimi aman iyi eş olacağım diye eşinin oturacağı yerin kabarıklığıyla ilgilenerek boğucu bir iyilik severe dönüşüyor.
    her ne olursa olsun, söylenen kesin kelime "monoton"; hepsinin ağzından düşüyor bir şekilde...

    çocuklu çocuksuz fark etmez. genel bir eylemsizlik, hareketsizlik hasıl oluyor bünyede.
    eskisi gibi gece dışarı çıkmaları olmuyor, akşam yemekleri, sinemaya gidiyorsun ama eski tadı yok, gittikçe azalıyor gidilen sinema, tiyatro, konser...
    ne kendileri için bir şey yapıyorlar ne başkası için.
    internet sansürü için toplanıyoruz dedik, hiç bir evli arkadaşım gelmedi. birisinin alış veriş günüydü, diğerinin ablası almış kocasını çocuklarını ziyarete gelmiş, beriki parkta çocuk eyliyor, öteki gelemem yaa bir pazarım var diyor.
    ne kendileri için ne de doğmuş/doğmamış çocuğunun hakları için hiç bir şey yapmıyorlar.
    varsa yoksa twitlerden isyan.
    twitle devrimcilik, yenilikçilik olsaydı emin olun bizim ülke marstan sonra kuracağı koloninin hesaplarını yapıyor olurdu.
    facebook durum güncellemeleri ama süper zekice, komik, esprili. yoksa karşılaşıyorsun yazanla, bitkin yorgun, eve gidip ayak uzatma derdinde...
    evlilik insanı bu hale getiriyor işte, kendini yenileyemediğin bir hal ama bolca kendini kandırabildiğin...

    sıkkın yüzler, yorgun bakışlar, bakımsız bedenler...
    20 yaşındayken gelecekte olacak halini gösterip sorsalar,"ahanda bu olacaksan evlenince, iyi mi lan, iyi mi" diye sorsan, "tövbe ederdin" yeminle... yemin ederdin, "ben böyle bir eş olmayacağım" diye ama oldun işte...
    düz adam oldun, teyze oldun...

    hadi bizim kuşak böyle diyelim...
    okula geç girdiğimden, iki kuşak ardımdaki gençlerle okudum güzel sanatlarda...
    güzel sanatların genel öğrenci imajı nedir? "marjinal" "kızlar rahat", "geniş mezhepli kızlar erkekler" vs vs vs...
    imaj bu...
    o yaş grubuyla bir güzel okudum ben. evet rahat insanlarız, kimine göre marjinal denilebiliriz ama geniş mezhepli değiliz. gerçekler daha farklı, kısaca herkes gibi aslında, belki azcık biraz daha farklı ama çok değil.

    turuncu botlar giyip, altına tül etek kondurup onun da altına tayt giyen, saçını inek yalamış gibi yapıştırıp, ilginç makyajlar yapanlar mı demezsin, saçları rastalı, dünya sikinde kişiler mi...
    sanırsın ki, hiç birisi evlenmeyecekler. o kadar marjinal takılıyorlar...
    anlamakta güçlük çektiğim konulardan konuşup, kahve-sigarayla gecelerce sabahlayanlar, ilginç giyimlerle okula gelenler, karizmatik tavırlarla çimenlere uzanmalar, resim çizmeler, en afili en olmadık şeyleri facebooklarda paylaşmalar, ilişkilere dair en değişik düşünceler, tuhaf tatil planları, devrimcilik hayalleri, yenilikçi düşünceler....

    çok güzel zamanlar geçirip mezun olduk.
    aradan iki sene geçti.
    herkesin eli ufak ufak ekmek tutmaya başladı.
    önce iş yerinden şikayet eden tiplere dönüştüler. reklam camiasında kimse iş bilmiyordu onlara göre, bunlarsa hep sömürülüyordu. bunlar iş biliyordu çünkü, efendi tiplerdi ya. kimse sorsan eziliyordu ama "ezdiği söylenen kişiye gidip sorduğunda o da eziliyordu ilginç bir şekilde. ezen ezene ama ezen kim belli değil, hep bir başkası ama o da değil.
    önce şikayet eden insanlara dönüştüler. zanndersin ki bunlar yükseldiklerinde değişecek her şey, o derece aklı başında konuşmalar.
    ardından iş yerlerinde yükselmeye başladılar. stajyerlikten, juniorluğa sonra asistanlığa sonra bilmem ne yardımcılığına...
    sonra baba gibi konuşmaya başladılar.
    "bu iş yerinde tutunsam iyi olacak" diye. eski versiyonu bunun neydi? "mayışlı bir işe gir evladım". günümüzde ise "burada tutunmam lazım cv'me yazarım"... laf evrim geçirdi ama içerik aynı...
    herkes şikayet ede ede çalışıyor daha iyi iş bulamam endişesiyle.

    ve artık sistemin bir parçası olup eski kimlikleri soluklaşmaya başladıkça yavaş yavaş evlenmeye başladılar.
    en olmaz dediğim arkadaşlarım, bildiğin klasik nişan resimlerini facebooklarda paylaşır oldu.
    2-3 sene önce görsen zannedersin ki, "bu evlense kesin su altında filan evlenir ha", "bu da kesin paraşütle atlarken evlenir" dediklerimin hepsi düğün salonlarında şıkıdım şıkısım göbek ata ata evlendi... azcık marjinal olanları barlarda düğün yaptılar, insanlara içtiklerini ödeterek. en fazla o kadar marjinal, yenilikçi olabildiler.

    daha duuur sen, bitmedi...
    onların evrimi daha bitmedi ki. bizim kuşak, düz adamlıktan, amcalığa terfi ederken, bu nesil yavaş yavaş düz adam olacak...
    eleştirdikleri babaları gibi, elde kumanda dizi peşinde koşacaklar daha.
    şimdiden pek çoğu "sülüman" diye yazmaya başladı bile. yeni tv sezonunu hevesle bekliyorlar.
    hele bir de, "bu ülkeye çocuk moçuk getirmem yea" diyen tipler bir de çocuk yaptılar mı, ooh yandı gülüm keten helva...

    2 sene sonra onlarla da görüşeceğiz, şimdi mutlular. sonra dökülürler, "monoton" diye ağlak ağlak...

    peki bu monotonluktan çıkmak için ne yaptın arkadaşım?
    rahatça seks mi yapamıyordun? onun için mi evlendin?
    ee evlenince ne oldu? 2 haftada bir seks yapınca "ooh iyi tempo" diyen insanlar var. bir hevesle 1 sene içinde yapacağın 200 gece seks yüzünden mi evleniyorsun sonra dokunmak bile istemeyeceğin, hiç seksi gelmeyen insanla...
    çocuk için mi yoksa?
    belki de "kimse beceremiyor evliliği ama biz cümle aleme göstereceğiz evlilik nasıl olurmuş" hırsının yarattığı ilüzyon için mi?

    evlilik çok süper bir şey gibiymiş gibi evliler bekarlara sorar bir de,
    "sen neden evlenmedin"
    asıl soru şu
    "sen neden evlendin"
    ulan gerizekalı, benim evlenmemem ilginç değil ki. ben çoook uzun süreden beri bu yolun yolcusuyum da, seni yolundan ne döndürdü?
    sen yaşadığın şeyi muhteşem bir aşk gazıyla yaşıyorsun da, biz öküz oğlu öküz müyüz, biz hiç mi sevmedik, sevmiyoruz.
    itirazım var bu noktada arkadaşım.
    ben evlenenlerden daha çok seviyorum. öylesine çok seviyorum ki, ne kendimi ne karşı tarafı toplumun dayattığı o gerizekalı evlilik sistemine dahil etmiyorum, etmeyeceğim.
    eğer çoğunluğun yaptığı doğru olduğunu varsaydık, tüm dünya hristiyan olması gerekiyordu.
    eğer ahlak anlayışı doğru söylemek üzerine kuruluysa kim bu yalan söyleyenler?
    peki ya tek eşli yaşayan ve aşkla evlenenlerin aldatma yüzdesi.
    en azından evlenmeyenler ve evlenmeyecek olanlar, evlenenler kadar iki yüzlü ve korkak değil.

    ben evlenmeden de kredimi alırım, ev sahibi olurum.
    evlenmeden de araba sahibi olurum eğer hedefler bunlarsa.
    evlenmeden de bir karşı cinsi sevip onunla yaşayabilirim.
    tek eşli yaşamam, karşı tarafa değer vererek yaşamak için imzaya mı gerek duyuyorsun ki. ahlaksız bir şey yapmamak için din kitaplarına sığınanlar gibi. din kitabı olmazsa oraya buraya saldıracak gibi cümle kuran tipler gibi, memur önünde yemin ettiğiniz için mi siz doğruyu yaptınız?

    2-3 sene sonra, sıkkın, bitkin, gözü dışarıda insanlara dönüşeceksiniz.
    üst tarafı neydi ki, alt tarafı anca bu olacak işte...

    *

    mimilo'nun uyarısıyla edit...
    "ben istesem de "evlilik' müessesine girmeden sevdiğim kişiyle beraber yaşayamıyorum", diye bir cümle geldi yazdıklarıma katılarak...
    ekliyim... evet türkiye'de böyle bir gerçek var...
    evliliğe acayip karşı değilim, daha çok evlenince düz insan olunmasına itirazım var. evlilik insanın belli konularda "bonservisi nasılsa artık elimde" tadında takılmasına sebebiyet verip belli bir gevşeklik sağlıyorsa, rahat olmayın kardeşim. 2 sene önceki ateş parçası halinizi unutmayın bari. yaşadığın hayat senin ve üstüne "biz" diye de bir kavram koymuşsun, o zaman biraz özen, itina, dikkat... tıpkı evlenmeden önceki halin gibi...
4964 entry daha
hesabın var mı? giriş yap