9 entry daha
  • bir kaç ay evvel, moda'nın günbatımında arkadaşım dinletti bu parçayı. bir nakış gibi işledi içime. ince ince.

    1500'lü yıllarda hayali'nin yazdığı kelimeler, bugün 2010'lu yıllarda nasıl da sapasağlam, nasıl da gerçekliğinden hiçbir şey kaybetmeden dikiliyor karşımıza. çünkü gerçek, zamana, mekana ve kişiye göre değişmiyor.

    şiir'in tamamı aşağıda:

    cihân-ârâ cihân îçindedir ârâyı bilmezler
    ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

    harâbât ehline dûzah azâbın anma iyi zâhid
    ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdâyı bilmezler

    şafak-gûn kan içinde dâğını seyretse âşıklar
    güneşte zerre görmezler felekte âyı bilmezler

    hamîde kadlerîne rişte-i eşgi takub bunlar
    atarlar tîr-i maksûdû nendendir yâyı bilmezler

    hayâlî fakr şâlına çekenler cism-i uryânı
    anınlâ fahrederler atlas ü dîbâyı bilmezler

    yıldızlar hep gökyüzünde duruyorlardı. öylece asılı! sanki biri yukarıdan görünmez iplerle asmıştı onları gökyüzüne. şekilleri, renkleri yoktu. ben geldiğimde vardılar, büyürken vardılar ve hep olacaklardı.
    bir gece avşada bir evin çatısında, ellerimi başımın altında kavuşturarak izledim yıldızları. hareketsiz öylece duruyorlardı. ve milyarlarca! milyarlarca! yaşadığım şeyin benim küçük, benim bi'çare hayatımdan daha büyük olduğunu, büyük ve daha büyük bir şeyin bir parçası olduğunu hayatımın, o yıldızlara bakarak idrak ettiğimi anımsıyorum.

    görürken görememe hali, gören gözlere sahipken kör olma durumu yani. dünyayı, evreni görüyoruz, algı dünyamızda her şeyin bir karşılığı var. ama derinliği yok.

    (bkz: #13689602)

    bir de bunu dinlemek şart: http://www.youtube.com/watch?v=49erpvgvek4

    insan; yaşadığı şey'in, aradığı ve yaşama sebebi olan şey olduğunu anlayamıyor yaşarken!

    ne kötü!
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap