71 entry daha
  • hayatımda izlediğim, animatrix ile beraber en güzel şey. film, belgesel onca dizi içerisinde. öncelikle şunu söylemek isterim ki, bu dizide anlatılanlar birer korku ütopyası değil, ütopya kelime anlamı dolayısıyla ulaşılması mümkün olmayan bir alternatif gerçekliği ifade eder. distopya ise, köklerini gerçekliğe salmış bir korku kurgusudur. distopya, ulaşılması mümkün olanın, var olanın negatif yönleri ile değerlendirildiği bir tutumda ve gidişatın negatife olduğu kabulünde yaratılır. bu sebeple belki distopya denebilir ancak diziyi belirli bir düşünce ve bilinç temeline sahip bireyler izlediğinde anlayacaktır ki anlattıkları aslında günümüz toplumunun, insanının ve teknolojisinin adında da belirtildiği üzere siyah aynasıdır. anlattıkları hem mevcut halimiz, hem de potansiyel gidiş yolumuzdur.

    --- spoiler ---

    bölüm 1: bence serinin en zayıf halkasıydı, tabi bu yine de mükemmel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. internetin kontrolsüz ve sınırsız kullanımı ve toplumsal duyarsızlık ön planda işlenen konular. ödüllü bir aktörün ingiliz prensesini kaçırarak, serbest bırakma karşılığı başbakanın ulusal kanallarda domuz ile cinsel ilişkiye girmesi talebi öncelikle dumura uğratıyor sizi. videonun youtube'a yüklenmesi, buradan çoğaltılarak yayılması ve twitter üzerinde sürekli tag'lenmesi, hükümetin duruma el koyabilme şansını elinden alıyor. ingiliz halkı, başta internet üzerinde yapılan anketlerde başbakana destek verip bu olayın gerçekleşmesine karşı çıkıyorsa da saatler geçtikçe ve prensesin parmağının kesilerek yollanması ile fikir değiştiriyor ve "başka bir başbakan bulabiliriz ama başka bir prenses bulamayız" tutumuyla olayın gerçekleşmesine destek veriyor. başbakana baskı öylesine artıyor ki, kendisine eğer prensesi geri getirmek için domuzla ilişkiye girmezse, kendi gururunu bir insanın yaşamından üstte tutuyormuş algısı oluşacağı, halkın kendisini ve ailesini linç edeceği, can güvenliği dahi sağlanamayacağı söyleniyor. olayın gerçekleşeceğini, gerçekleşmesinden yarım saat önce yine teknoloji-tv yoluyla öğrenen aktör kendisini asıp, prensesi serbest bırakıyor. yani başbakan bir hiç uğruna domuzla ilişkiye girmek zorunda kalıyor diyebiliriz. insanların duyarsızlığı, adeta bir festival veya eğlence tadında toplaşan kalabalıkların tv karşısında ellerinde içkileri ve gülen suratlarıyla olayı beklemesi ile yüzümüze yüzümüze vuruluyor. geride başbakanın mahvolmuş bir aile hayatı, yaşanan olayın 21. yüzyılın en büyük sanat olayı olduğu söylentileri kalıyor. bu dizinin de neden böylesi bir sanat olayı olduğunu anlamamız için bir fırsat bu. kendini asan aktör neye dikkat çekmek için bu eylemi gerçekleştirdiyse, bu dizi bir başbakanı domuzla ilişkiye sokmadan, bir kurgu yoluyla aynı şeye dikkat çekiyor. gayet rahatsız edici, gayet dumura uğratıcı şekilde.

    bölüm 2: yine şahsımca dizinin en güzel bölümüdür. yaratılan tüketim toplumu, sistem ve sistemin en büyük aracı medya ve insanın bu büyük güç karşısında çaresizliği ancak böyle etkileyici ve rahatsız edici şekilde verilebilirdi. düşünün ki yıllar geçmiş, hayatımızda gerçeğe dair hiçbir şey kalmamış, ekranların ve sanallığın ağına düşmüşüz, kendi oğlumuz teknoloji bizi tamamen kapana kıstırmış ve yaşamlarımıza adeta ihanet etmiş, doople'mıza aslında var olmayan applicationlar indirmek, tüm gün bisiklet sürerek enerji üretmek dışında bir aktivitemiz kalmamış... bu sanal gelecek senaryosu malesef ki, günümüz yaşamına da bir ayna niteliği görüyor. heryerde karşımıza çıkan sınıfçı-egoist-bencil insanlar, hayatlarına vurulmuş zincirleri yetenek veya yarışma programlarında ünlenerek kırmaya çalışan ve bu yarışmalarda jüri ve toplum insafsızlığına duyarsızlığına kendini teslim etmiş insanlar, çaresi kalmayınca sisteme boyun eğmek zorunda kalan adeta yaşayan ölüler, teknolojinin hayatlarımızı kolaylaştırdığı kadar bizleri kendine ve sahteliğe tutsak etmesi sonucu bundan kaçamayan zavallı insanlar yadsınamaz şekilde günümüz toplumunun üyeleridir. bugün içinden kaçamadığımız şekilde varlığını sürdüren maaşlı kölelik, yerini hergün pedal çevirerek enerji üretmeye dayalı köleliğe bırakmış yalnızca, aynı monotonluk aynı ümitsizlik ile. artık porno reklamlarını izlememek için bile para ödediğiniz bir sistem düşünün. gözlerinizi kapatmanıza dahi müsaade edilmiyor. ve asıl elemanımız, aşık olduğu kızın yetenek sizsiziniz benzeri bir yarışma programına katılması için neredeyse tüm parasını harcayarak ona bilet alıyor. yarışmaya çıkmadan itaat içeceği içirilen genç kızın, pornocu olmakla tüm hayatını bisiklet sürerek geçirmesi arasında bir tercihe zorlanması, izleyicilerin kayıtsızlıkla "kabul et, kabul et" temposu tutması, ve sevgilisi pornocu yapılan bir adamın yaşadığı travma ve geçirdiği cinnet hali tüm rahatsız ediciliği ile gösteriliyor. tüm bu yaşananlar, başka bir evrene başka bir yaşam formuna ait bir gerçeklik veya bir kurgu değil, bu, günümüz yaşamının da gerçekçi bir resmi. ve son olarak sistemin kendisine karşı koyma eğiliminde olan ve bir şekilde insanların desteğini kazanan kişileri nasıl da evcilleştirdiğini, kendisine katıp ondan daha da güçlendiğini gözler önüne seriyor. bazen hayatın bu ağır vahşetinden kaçmak için çaresizce bir kabulleniş gelişiyor, bir medya maymunu olmayı tercih etmek zorunda kalmak ne kadar acı olsa da. yalnızca gerçek bir manzaraya bakarak yaşayabilmek için hayatı, pedalların yükünü atabilmek için omuzdan bir eğlence malzemesine dönüşmek göze alınabiliyor, kendi kişiliğinize-yaşadıklarınıza ve hatta varlığınıza ihanet içerisinde olsanız dahi.

    bölüm 3: yine müthiş bir bilimkurgu ve teknoloji eleştirisi olarak karşımıza çıkıyor bu bölüm de. günümüzde twitter, facebook ve bilimum sosyal ağlar ile anılarımızı ve yaşantımızı kayıt altında tutmaya başladık. gittiğimiz mekanlardan, o anki düşüncelerimizden, yüklediğimiz fotoğraflar ile o anki görünümümüze kadar. anlatılan teknoloji ise bunun bir adım ötesi, yaşanan her anın kişinin gözlerinden kaydedildiği bir cihaz, adı grain. günümüz ilişkilerinin en büyük bitme-ayrılık sebeplerinden biri sosyal medya iken, böylesi bir teknolojinin insan hayatlarına verebileceği zararı yine en rahatsız edici şekilde yüzümüze çarpıyorlar. giderek paranoyaklaşan insanlar, birbirlerinin her bir anını bilmek isteyen sevgililer ve bunun getirisi olan güvensizlik, giderek daha da yerleşen teknoloji bağımlılığımız... dizideki "ben grain'siz yapamazdım" tarzı söylemler de çok manidar, bugün belli başlı teknolojiler olmasa yapamazdım diyen insanın, sanki insanlık tarihinin başından beri böylesi bir teknoloji hep varolmuşçasına teknoköleliğe evrilmesini anlatması açısından. bomboş evine grain'den bakarak anılarını yaşayan, karısından ayrılmış bir adamın, graini kesip çıkarmasını izliyoruz sonunda.

    --- spoiler ---

    ne kadar acı da olsa, toplumumuz böyle. yarattığımız bu hastalıklı medeniyet bu şekilde işliyor. teknoloji hayatlarımızı kolaylaştırdığı kadar belki de ondan fazla mahvediyor bizleri. öylesine duyarsızız ki, hala birşeyler anlatmaya çalışan böylesine kurgu, oyunculuk ve senaryo harikası cesur yapımların var olması bile bizler için büyük bir şans. meraklıları için, yeni sezonu önümüzdeki ocak şubat aylarında yayınlanacak.
5471 entry daha
hesabın var mı? giriş yap