50 entry daha
  • nostalji gibi bir kavramımız var, "bilgi çağında" memnun olmadıkça ona sığınırız- ilah gibi kelime, karşıladıklarıyla, karşılayamadıklarıyla. thoreau, hafızamın bir köşesinde her vakit canlı canlı yer tutan bir isim. gün geçtikçe nostalji kalma tehditi baş göstermiyor değil, zira hafızamın o köşesi bile nostaljik bir umuşa terk edilmek üzre. ara sıra birçoğumuzun heyecanlı ve öfkeli ziyaretler yaptığı o tarifsiz istek, çevremize zamanla daha da güçle örünen ve insanı dehşete düşüren yalanın, aslında tükenişe varan hızlı değişimlerin uzağında gerçek varmış gibi yaşamak- thoreau gibi, tolstoy veyahut salinger gibi, hatta kısmen gauguin gibi. thoreau, aristokrat hayatı terk edip, gene de kendi ahlakçılığını koruyup walden gölünün kıyısına "ilkel" bir klübe inşa edip, arazinin her metrekaresini değerlendirip, herhangi bir günün herhangi bir öğününe denk gelecek yiyeceği topraktan olduğu kadar takvimlerden de çıkarır. bilinç, sadece hayatı zorunlu gereksinimleri karşılayarak yaşamak değil, zamanı da bütünüyle kullanma bilgeliğidir. thoreau bunu o kadar ustaca yapmış ki, sanki yazdıklarına bile bu bilinç eklemlenmiş. thoreau okumadan önce, şimdi daha da şiddetlenen aptallığın, basitliğin hüküm sürdüğü, herkesin vaaz verme çılgınlığına eriştiği hayattan kaçma isteği, bin bir alternatifle kafamda koşuşturuyordu- rousseau, daha o yüzyılda bile medeniyetin zincirlerini kırıp öze, doğaya dönmeliyiz demişken, thoreau'nun walden hayatını kasabaya olan yürüyüşleriyle, ektiği ürünleri hesabıyla, diğer insanlara olan bilgiç mesafesiyle ve moderniteye, aristokrasiye olan sakin hıncıyla anlatırken nasıl vazgeçilmez, kıskanılmaz olabilir? diyor ki, bir korkuluğa güzel elbiseler giydirin, bakımsız insandan daha çok saygı görecektir- benzer cümleleri bugün tüketme arzusuna, yenileme iştahına ve sergileme hastalığına karşı kurmuyor muyuz? ama fark şurada ki, thoreau, evet biraz da içinde bulunduğu yüzyılın şansıyla sanki rövanşist şekilde, eyleme dökmüşken betimliyor reddedişini, biz ise boşluğa, aynalara, karşımızdaki aptallara, sefil ses tonumuzla ve çaresizlikle, kelimeleri tüketerek, tükenerek anlatmaya çalışıyoruz. bir zaman sonra biz de inanmayarak.
135 entry daha
hesabın var mı? giriş yap