6 entry daha
  • gerilmiş yaylardan, demini bulmuş perdelerden, bir parmakta zarifçe kıvrılıveren mızraplardan, inecek darbelere muntazır tellerden, nefesini arayan serseri deliklerden daha çok işime eşleyen sese sahip çalgı, enstrüman, vaveyla...

    derisine vuran zillerin sesini duyduğum anda kendimden geçiyorum. her biri birbirinin aynı gibi olan o minik zillere ayrı ayrı dikkat kesiliyorum. sıradan düm teki çığlık çığlığa etrafa yayıyor. erbanenin avâzı âleme pervasızca dağılırken, gökkubbeye çarpan sesi gelip benim böğrüme saplanıyor. kalbime kalbime çalışıyor. neşeli imiş gibi görünen hüzünlü şarkı kadar basit bir durum değil bu. sağ elin darbesiyle birbirine ve deriden mamul sınıra çarpan zillerin feryadı, sol yanımızda akşamın sönen güneşi gibi hitama eriyor. gelmiş geçmiş bütün yaralarımızın cerahati kanımıza karışıyor. bu kıvamlı acı içerimizde bir yerleri cûş u hurûşa getiriyor. selviler gibi ahenkle salınıyoruz, bir mezar içinde olmaya cesaretimiz olmadığından, ezelî özlemimize rağmen, mezar başındaki serin selvilere özeniyoruz. bir o yana bir bu yana devriliyoruz.

    bir şarkıya girişi güneşin doğuşu ve yükselmeye başlaması gibi hareketli, gürültülü, tarrakalı olurken, bitişi hazin, üzgün, solgun ve fakat yine de rengârenk bir gurûba benziyor. herhangi bir yerlerde bir erbane var ise, o seda ruhumuzun gölgesinin hareketini belirliyor.

    ziller çıngırdadıkça, bazen uzuyor, bazen kısalıyor, çokça kayboluyoruz.
28 entry daha
hesabın var mı? giriş yap