• gözünüzü açıp etrafınıza baktığınızda bolca göreceğinizi sanıyorum bu tipteki anne ve babaları. bir restoran masasında mama sandalyesine oturtulmuş türlü stillerle yemek yedirilmeye çalışılan çocuk fotoğrafı çoğunuzun dikkatini çekmiştir, gerçi o kadar büyük bir standart ki bu, belki de çekmemiştir. normal olan budur sanki.

    bebeklerde kendi açlık duygusunu keşfetme, bu duyguyu kendi olanaklarıyla karşılamaya çabalama, bunun için elini, kolunu, motor fonksiyonlarını devreye sokma takriben altıncı aydan itibaren başlar. (not: bu nokta da aşağı yukarı katı gıdaya geçmek için uygun anatominin oluşmasına tekabül eder.) bu döneme kadar meme ile o kadar tek yönlü ve otomatikleşmiş bir ilişki kurar ki bebek, neredeyse gak dediğinde fişe takılır gibi memeye yapıştırılır. altı aydan sonra göz biraz daha açılmaya, beyin ele, kola, kas gücüne biraz daha hükmedebilmeye başlar ve bu sayede tuttuğu bir ekmek lokmasını ağzına götürme başarısını gösterebilir. altı aydan iki yaşına kadar geçen süre boyunca bu gelişim gözle görülür seviyelere taşınır. uygun çevre şartları oluşturulduğunda ve bu olanaklar alet kullanma yetenekleriyle birleştiğinde, henüz 18 aylıkken çorbasını dökmeden içebilen, sebzeleri ve köfteleri çatalla yiyebileceğinin ayırdına varan, bir yetişkin kadar olmasa da , temelinde kendi açlığını yatıştırabilen, başından sonuna kadar kendi kendine yemek yiyebilen çocuklar görmek kaçınılmazdır.

    ama işler böyle mi gelişir? tabi ki hayır. duymaya alışkın olduğumuz tanıdık bir kalıp gelir hemen yanımıza; (bkz: çocuğum yemek yemiyor). (not: bu bakınız aynı zamanda bu yazının teorik alt yapısını oluşturan kitabın da adıdır.) türlü oyunlar oynanır, kaşık tren olur, ağız istasyon, istasyon açılmıyorsa burun delikleri tıkanır, ağız zorla açılır ve o tren illa ki o istasyona sokulur. “ye oğlum, ye yavrum, bak yemezsen büyüyemezsin, yemezsen açlıktan ölürsün.” bu konuda en bilinçliyim diyen anne baba bile gider gelir şu noktada kilitlenir. “peki ya hasta olursa, ya gerekli vitaminlerini, minerallerini alamazsa.” istisnai durumları, ciddi beslenme sorunları olan ya da organların fonksiyonlarında bir olağan dışılık olan bebekleri bir kenara koyarsak insan vücudu neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu, (bkz: açlık), ne kadar yerse durması gerektiğini (bkz: tokluk) bilir. ama kimisi az yer, kimisi çok. (bkz: kime göre neye göre) odaklanılması gereken sonuçtur. kilosu düzenli tartılıyorsa, günü oyunlarla geçiyorsa, yüzü gülüyorsa bir sorun yok demektir.

    olay çocuk açısından daha travmatiktir. doğduğundan beri açlık duygusunun ne olduğunu bilmeden, yemek yemenin keyfini çıkarmadan yaşar. ona sürekli uzatılan tatsız çorbalar, zorla dayanan biberonlar daima onu tok tutar. somali’de yılda 5 yaşının altında 29 bin çocuk açlıktan ölürken açlık nedir bilmeyen bir nesil büyür, sonra onlardan empati beklenir. ve öyle ki bu nesil şu ya da bu sebepten dolayı aç kaldığında doyabilmek için gözleriyle anne babasını arar. 5-6 yaşlarına gelmiş koca koca çocuklar hala kaşıkla kovalanır. kendilerine ait olan “açım” sorunu anne babası tarafından üstlenilir. sonra bu çocukların kendine güvenen, sorumluluklarının farkında olması beklenir. yemek yedirildiği sırada çorbası önlüğüne döküldüğü için azarlanan çocuklar gördüm ben. haykırmak istedim annesinin karşısına geçip, ulan ruh hastası kadın, o önlük niye var, o önlüğün kullanılma amacı ne.

    sadede gelecek olursak, çocukların katı gıdaya geçmeleriyle birlikte yemek saati geldiğinde onların önüne çeşitli gıdalar koyun. (not: çocuğun vücut saati genellikle aynıdır, aynı saatlerde acıkıp, aynı saatlerde uyurlar) parmak salatalıklar, havuçlar, ekmek lokmaları koyun. bir süre sonra göreceksiniz ki çocuk acıktığının, ve acıktığında bu önündeki şeyleri ağzına götürürse doyacağını öğrenecek. öğrendiğiyle de kalmayacak uygulamaya çalışacak, geliştirecek, kusursuzlaştıracak. gelip size acıktım diyecek, bana yemek verin diyecek, ama en önemlisi kendi duygularından, kendi sorunlarından haberdar olacak, domatesin dokusunu, yoğurdun elle tutulamayacağını öğrenecek ve bu sorunları kendi çözmeye çalışacak. işe yemek konusunda başlayın, pişman olmayacaksınız. bu bilince ulaşamamış, dünyadaki tek dertleri benim çocuğum, harika çocuğum, mükemmel çocuğum diye kendini avutan, ama iş uygulamaya geçtiğinde elinde kaşıkla sinir krizleri geçiren ebeveynlerin yanında çocuğunuz mama sandalyesinde yemeğinin zevkini çıkarırken, siz kitabınızı okuyacak, dostlarınızla sohbetinizi edeceksiniz.

    inanın hiç zor değil.

    imza: tepkisini içinde tutmayı bir türlü başaramayan isyankar baba.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap