35 entry daha
  • boşuna en sevilen eseri değilmiş paul'ün. gerçekten muhteşem. zaten bu kadar harika olduğunu tahmin ederek son sıralara atmıştım bunu; ve iyi ki de atmışım. zira bakın ne oldu: diğer birçok kitabını okudum bu herifin, ve bu üçlemede, bunların birçoğunun minik minik kırıntılarını bulmak, aldığım hazzı daha da artırdı. ay sarayı'ndan kırmızı defter'e (direkt isim olarak hem de), yazı odasında yolculuklar'dan -bundan önce yazılmış olsa da- köşeye kıstırmak'a kadar. hele de cebi delik... zaten son romandaki fanshawe, doğrudan doğruya kendi hayatını yaşamış; askerlik tecili, gemide çalışma, (hatta gemideki kavgalara kadar), fransa seyahati, güney fransa'da bir evin bekçiliği... sanki bir adet temel bir eser yazmış, sonra ondan türetmiş de türetmiş.

    ha, üç romanın kurgusuna falan zaten girmiyorum. temelde hepsi de birer whodunit olsa da, türe getirdiği müthiş yaratıcı bakış açısıyla, bizi bizden alıyor. gerçi -yine- sonraki romanlara aşina olanlar için şaşırtıcı şeyler değil bunlar, nerede başlayıp nerede bitmeyen hikayeler anlattığını düşünürsek kendisinin.

    ayrıca son romandaki* durum, tutunamayanlar'ı anımsatmıyor mu? ortadan yok olan bir yazar, onun yazdıklarını yayınlayan bir başkası, zamanla o kişiye dönüşmesi/dönüşeyazması, kurgu içinde kurgu, vesaire. ve yine son romandaki, dostluğa dair kelamlar, beni ciddi anlamda sarstı. hem de spesifik olarak, belli bir dostumla ilgili. ne diyeyim daha.

    --- spoiler ---

    ve tabi -yine son romanda- fanshawe ve öyküyü anlatan abimiz, aynı kişi. 'hayaletler'de, bunun ipuçları da vardı, hafızasını kaybeden bay yeşil karısıyla yeniden evleniyor, vs.

    --- spoiler ---

    büyük adamsın paul. seni sevişimiz boşa değildir.
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap