8 entry daha
  • şehrin göbeğinde, besin zincirinin en tepesinde oturup doğadan kopuk yaşayan insan evladının temelsiz bir duyarlılıkla prim toplama girişiminden başka hiçbir sike derman olmayan söz.

    avcılık ruh hastalığı değildir. ruh hastaları arasında ava meraklı olup saçma sapan katliamlara girişenler varsa bu avcılığın sorunu değildir.

    misal, otobüse binenler arasında ruh hastaları varsa (ki var) o takdirde otobüse binmek ruh hastalığıdır diyelim, ödeşelim. sen sağ ben selamet.

    .

    ek / şişman not. entry'lerimin zamanın ötesine gitmesi zerre kadar sikimde olmaz. ama bilgisizlik ve önyargı gibi, doğrusunu izah edince giderilebilir sebeplerden ötürü yolculuğuna çıkıyorsa yazık.

    şöyle ki avcılığın ne anlama gelmediğini bilmeyenlerin (olsun, bilmemek ayıp değil) avcılığı (sadece av hayvanlarını değil) her türlü mahlukatı kurşun saça saça, vahşice kan döke döke canice öldürmekten ibaret sandığı anlaşılıyor. zihinlerde öyle bir algı, öyle bir imaj var. içinde yaşadıkları beton koşulları göz önüne alınca tamamen haksız değiller; doğanın ortasında, teknolojiyle donanmış insan ile fiziksel özelliklerinden başka silahı olmayan hayvanın arasındaki mücadelenin nihai galibi zaten belli, diyorlar ve ne diye kıyarsın senden her koşulda güçsüz olan o hayvancağıza, diye de soruyorlar. avcılığın esprisi, o hayvanla mümkün olduğunca eşit düzlemde mücadele etmektir. orantısız güç kullanmak avcılık değildir. fc barcelona, 11 yaş grubu minikler futbol takımının karşısına çıkıyor mu?

    avcı, etleri yenilebilir nitelikte olup av hayvanı tabir edilen hayvanları avlar. eti yenmeyen veya kürkü giyilmeyen veya başka biçimlerde bedeninden yararlanılmayan hayvanların avlanması pratiği, 20. yüzyılda insanoğlunun doğanın kaynaklarının sonsuz olmadığını idrak etmesiyle birlikte (ve birçok durumda çok geç de olsa) sona ermiştir. yüz yıl öncesindeki gibi safariye çıkıp 120 tane kaplan kafasının önünde fotoğraf çektiren baron ile 21. yüzyıl avcısını aynı kefeye koyup hassasiyet yanılgısına ve anakronizm belasına düşmeyelim, lütfen.

    esas hastalık doğaya yabancılaşmadır. doğadan uzaklaşma hastalığının dozu, insanoğlunun öldürme mesafesini artırmasıyla birlikte artar. 10 bin feet'ten çoklu hedeflere jdam bombalar atan jet uçaklarının pilotları aşağıda yol açtıkları dehşet dolu katliamı gözleriyle görmezler ve vicdanları rahattır. sadece teknik bir iş yaptığına kendini ikna etmiş olan o pilotun "avcılık ruh hastalığıdır" korosunun şarkıcılarından biri olması da muhtemeldir. kaç kişi doğalgazın suni mavi alevinden başka gün boyunca veya hayatı boyunca gerçek kırmızı şavklı ateş görüyor?

    artık havyanları öldürme işini yapan profesyonel kasaplar var deniyor. ben de böyle diyenlere diyorum ki konuyu ıskalamışsınız; artık insanları öldürme işini yapan profesyonel ordular var. bizler hayat düzenimizde istinye park standardından bir gram bile ödün vermezken parasını verdiğimiz profesyoneller (yani cellatlarımız) gidiyorlar, ülkenin öteki tarafında ve başka ülkelerde dağda taşta insan öldürüyorlar. biz derken türkiye'nin de dahil olduğu bütün nato ülkelerini kastediyorum. beni böyle bir mukayese yapmak zorunda bırakanlar utansın.

    [fabrika gemiler adı verilen balina gemilerinin yaptığı şeyin adı avcılık değildir veya yavru fokların burnuna burnuna o çivili sopayı patlalanların yaptığı şeyin adı kesinlikle avcılık değildir. belirtelim. onlar bambaşka şeylerin peşinde.]

    son olarak, avcılık faaliyetini bilinçli avcıların anladığı manada anlayıp karşı olanlar da mevcut. herkesi ikna etmek mümkün değil.

    .
137 entry daha
hesabın var mı? giriş yap