221 entry daha
  • 18 yaşında, sırtına çantasını takıp dünyayı dolaşan avrupalılara, amerikalılara özenmişimdir hep. ama sanırım biz, "tek başına"lığı anlayamayan, "yalnız insan"dan korkan ve yalnızları illa ki sosyalleştirmek, birileriyle kaynaştırmak, evlendirmek, çiftleştirmek gerektiği düşünülen bir toplum olduğumuzdan böyle bir turistik geziyi algılayamıyoruz. bize göre, bir şehir ancak ailenle, lüks bir otelde konaklayarak ya da turla gidilerek gezilebiliyor, bunun ötesi birçok memlekette, son derece doğal karşılanmasına rağmen, bizim için ajan'lığa kadar gidebilen bir muamma.

    evet, sarai sierra, her şeyden çok bu anlamdaki dar görüşlülüğümüzü ve korkaklığımızı ortaya koymuştur bana sorarsanız. başka bir memlekete gidip de oranın yemeklerinin tadına bakmak yerine, inatla kebapçı arayan türk insanını bize göstermiştir bir kez daha. bir yere gitmenin, alışveriş yapmak ve güneşlenmek ya da steril tur otobüsleriyle hayata dışarıdan bakmak yerine, o yeri gerçekten tanımaya çalışmak demek olduğunu ne kadar anlayamadığımızı. yabancı bir memlekette olmanın, orayı anlamaya çalışmanın, orada sevecek bir şeyler bulmanın ne kadar uzağında durduğumuzu. "bitli turist" diye tabir ettiğimiz, backpacking'in bize ne kadar ama ne kadar uzak bir kavram olduğunu ve bu raconu hiç bilmediğimiz için, hala kendi köhnemiş, 3 gece-4 gün tur anlayışımızla insanları yargıladığımızı. en çok da cehaletimizi.

    nitekim:

    - uçak biletleri her zaman gidiş-dönüş alınır. zira ny-ist sonra ams-ny bileti, gidiş dönüş değil, tek yön iki bilettir ve gidiş dönüşten çok daha pahalıdır. öte yandan bir kere o kadar yolu yaptıktan sonra, kısa mesafeler için yeni bir bilet almak çok daha ekonomiktir. yani sarai'nin ny-ist-ny biletinde hiçbir acayiplik yoktur ve olması gereken budur. amsterdam ve münihi görmek istediyse, ucuz bir avrupa biletiyle araya bunları sıkıştırıp tekrar istanbula dönmesi ve ny'a buradan geçmesi son derece normaldir.

    - otel yerine ev kiralaması hiç de garip değildir. avrupa'da çok yaygınlaşan airbnb, couchsurfing gibi sistemlerin bir uzantısıdır. otelden çok daha ekonomik, çok daha rahat bir yöntemdir.

    - insanlar bir memlekete gittiklerinde oranın yerli halkıyla tanışmak istemektedirler. bunun da sebebi turistik saçmalıkları yapmak yerine, lokal ipuçları almak, orayı daha iyi tanımak içindir. arkadaşımın arkadaşı sıfatıyla buraya gelen hiç tanımadığım bir sürü insanla buluşup, onlarla bira içmişliğim vardır. keza danimarkalı arkadaşım buraya geldiğinde, couchsurfing vesilesiyle tanıştığı insanlara görüşmüş, kaynaşmıştır. dolayısıyla bu kızın da insanlarla görüşmesi, tanışmasında ajanlık bir durum yoktur zira böyle gezileri zenginleştiren şeydir, insanlarla tanışmak, yol arkadaşları edinmek...

    - internetten tanışmış olmasına gelirsek... ekşi sözlük vesilesiyle tanışıp, arkadaş olan, evlenen insanların olduğu bir ortamda bunun yadırganması ne acayip. kadın türkiyeye gelmiş, instagram'dan muhabbet ettiği birileriyle görüşmek istemiş, nedir problem? acayiplik nerede? kimseyi tanımadığı bir memlekette, interneti arkadaşlık kurma vesilesi olarak kullanmasını gerçekten yadırgıyor muyuz? o zaman bir dönüp kendimize de bakalım derim.

    - makinesi yokmuş. efendim, iphoneography diye bir hadisemiz var, bu kadar mı uzaksınız? kadın fotoğrafçıyım demiyor, amatör fotoğrafçıyım diyor. hatta onu da demiyor, biz diyoruz. iphone'u ile neden fotoğraf çekemesin? üstelik, fotoğraf, tek başınıza gittiğiniz bir tatilde yapabileceğiniz en güzel şeydir. iyi bir fotoğrafçı olmasanız dahi, eğer fotoğraf çekmekten zevk alıyorsanız, yürüdüğünüz ve ilk kez gördüğünüz yerlerde fotoğraf çekmek, güzel kadrajlar yakalamak tek başına, mutlu hissetmenin en kesin yolu... bu kadın da bunu yapmış. iyi ya da kötü, makinesi var ya da yok, bu kadın fotoğraf çekmekten ve bunları paylaşmaktan zevk alıyormuş, istanbul'da dolaşırken de bunu yapmış.

    - evli bir kadın tek başına tatile gitmezmiş. o sizin görüşünüz. bazı evlilikler, birey olmaya, tek başına'lığa izin veriyor, özgür alan tanıyabiliyor insanlara. kaldı ki o evlilikte sorun mu var, kadın uzaklaşmak mı istedi, kocası gelemiyor muydu, onu da bilmiyorsunuz.

    - tarlabaşı meselesi... efenim tarlabaşı'na bugünlerde gittiyseniz, görürsünüz ki, turistlere yönelik pazarlanan pek çok restore edilmiş bina vardır. memleketi bilmeyen biri için tarlabaşı, şehir dokusuna sahip, istanbul'un göbeğinde bir yer gibi durmaktadır. arka sokaklarında neler olduğunu bir turist bilmeyebilir. ve dediğim gibi, tarlabaşı zaten turistlere pazarlanmakta olan bir mekandır. gidin bir görün. bunda da bir şey yok. ayrıca bir şehrin en turistik yerinde kalmaktansa (sultanahmet gibi), lokallerin tercih ettiği, o şehri daha gerçek yansıtan bir yerde kalmayı tercih etmek bence yine olağandır.

    - dar gelirli bir kadın nasıl istanbula gelmiş... bu bir öncelik meselesi. eğer siz bir yeri bu kadar çok görmek istiyorsanız, para biriktirebilirsiniz mesela, araba almak yerine bunun için bir kenara para koyabilirsiniz. ya da ne bileyim, aylar önce uçak bileti ayarlayabilirsiniz. sonra da gelip, kalabileceğiniz en ekonomik koşulda kalmayı deneyebilirsiniz. bu kadın da bunu yapmış zaten. üstelik istanbul, new york'tan gelen biri için o kadar pahalı bir şehir değil. ha 15 bin dolar harcama olayını bilemiyorum da, onun da söylenti olduğu ve doğru olmadığı söyleniyor sonuçta.

    - neden wi-fi üzerinden haberleşmiş? e sim kartın yoksa, tabii ki wi-fi üzerinden haberleşirsin ve turist olarak gittiğin bir yerde genelde sim kart edinmezsin, ne var bunda? gmail, skype ya da whatsapp... ne farkeder, hepsi aynı amaca hizmet etmiyor mu sonuçta? hangisi kolay geliyorsa, oradan yazarsın işte. yine ajanlığı göremedim ben.

    - hep şapka takıyormuş... hmmm... ne diyeyim ki? tarz? moda? kafanın üşümesi?

    - amerika niye alelade bir kadın için ayaklanmışmış... efendim, amerika kendi vatandaşı için hep ayaklanır, bu bir. bazı memleketler vatandaşına bizimkinden daha çok değer veriyor işte, yapacak bir şey yok. ikincisi, sosyal medya olayı bu kadar köpürtmüşken, amerika'nın sessiz sessiz olayı türk polisine bırakması da pek olacak iş değildi. yine ajanlık bağlantısı yok bence.

    - adam niye hemen haber vermemiş? e vermiş? kadın uçaktan inmeyince, hemen haber salmış, oteli aramış, polise sordurmuş. birkaç gün içinde ses çıkmayınca da (ki adamın birkaç gün beklemesi de normal bence, insanın aklına hemen kötü senaryo gelmez, bir aksilik olmuştur, uçağı kaçırmıştır diye haber çıkmasını biraz bekleyebilir insan) atlamış uçağa buraya gelmiş. yine acayipliği göremedim.

    bunlar böyle. yani kadının ajan olmasına bağladığınız şeylerin hiçbiri olağandışı şeyler değil. bir backpacker için hepsi çok doğal durumlar. bunların hepsi benim ve arkadaşlarımın bizzat deneyimlediği şeyler. ve biz, ajan ya da kurye olmamamıza rağmen, airbnb ile ev kiraladık, yalnız başımıza bir yerlere gittik, orada insanlarla tanıştık, bok gibi fotoğraflar çekmemize rağmen gittiğimiz yerlerde kamera ile veya iphone ile fotoğraflar çektik, couchsurfing ile birilerinin evinde kaldık, o şehri bırakıp bir diğerine uçup geri döndük, cebimizde üç kuruş parayla dünyanın bir ucuna gidebildik. ne bunlar, ne de yalnız başına gezmek garip şeyler değil ama memleketimiz için öyle işte.

    bu kadının hikayesi nedir bilemiyorum. ajan ya da kurye olduğunu gösteren bence hiçbir şey yok ortada. kadın gerçekten ajan dahi olsa, şu 'delil'lerden çıkarılacak bir sonuç değil olan biten. olimpos'taki bütün turistler bu kadının yaptığını yapıyor. sadece onlar öldürülmediği için bu kadar didikleme fırsatı kalmıyor medyaya. kaldı ki ajan olsa nolur, kadın öldürülmüş ve esas önemli olan bu değil mi?

    ha cinayet elbette istanbul'a has bir durum değil, bütün büyük metropellerde kendimizi korumak, dikkat etmek durumundayız. özellikle de kadınsak, yalnızsak ve o şehri, neresinin tehlikeli olduğunu bilmiyorsak, evet, dikkatli olmak gerekiyor. bu sadece burada değil, her metropolde böyle. new yorkta da, bangkokta da, amsterdam'da da, londrada da.ve evet, oralarda da öldürülen, turist ya da değil, bir sürü insan var. ve bazen ne kadar dikkat edersen et, karşına kötü birileri çıkabiliyor. ne yazık ki dünya çok şeker bir yer değil.

    dolayısıyla bu olay, istanbul'un gidilmemesi gereken bir şehir olduğunu vurgulamaz bana sorarsanız. belki istanbul'un giderek "güvenli" olmaktan uzaklaştığını gösterebilir, ya da yalnız başına gidilmemesi gereken semtleri olduğunu, dikkat etmek gerektiğini vurgulayabilir. ama bu her memlekette vardır ve istanbul yine de 15 milyonluk bir metropol için görece olarak güvenli sayılabilir. sierra'nın tek hatası, ilk kez yurt dışına çıktığı için ya da kendini fazla güvende hissettiği için, neye ne kadar dikkat etmesi gerektiğini bilememekti belki sadece ama maalesef hiçbir yerde güvende değiliz.

    sonuçta bilmiyorum sarai nerede dolaşıyordu da başına bu geldi ama muhtemelen, yabancı değil, türk bir kadın da olsa oralarda dolaşan, onun da başına gelebilirdi bu, ki geliyor da. o nedenle, yabancı düşmanlığına bağlamıyorum ben bu olayı. ya da bunun bu kadar ayyuka çıkmasını yabancı aşkına da bağlamıyorum. sonuçta senin ülkende yaşama mecburiyeti olmayan, senin kültüründen çok farklı bir yerden gelen, gidebileceği binlerce şehir arasından seninkini seçen, şehrini ne kadar sevdiğini anlatan, bu ülkeyi anlamaya çalışan, onun güzelliklerini paylaşan birini onun sana kucak açtığı gibi kucaklamaktansa, öldürmek, hem de sarayburnunda bir köşede, pantolonu dizlerinde, yüzünde darp izleriyle öldürmek, sonra da arkasından atıp tutmak, insanı her gün okuduğumuz cinayet haberlerinden farklı bir şekilde de sarsıyor. ne bileyim, bu ülkenin nankörlüğü daha çok çarpıyor belki de yüzümüze. ve evet, bizlere bu şehri ne kadar seversek sevelim, kadın olarak bazı yerlerde dolaşmamamız gerektiğini, dolaşırsak öldürebileceğimizi, hatta öldürülürsek arkamızdan "o da kadın başına ne dolanıyordu oralarda" denebileceğini ve faturanın yine bize kesilebileceğini hatırlatıyor. mesela defne joy ya da gunes k olaylarındaki söylemleri düşündürüyor. "su testisi" kafasını. kanıksamış göründüğümüz ama bir türlü içimizde hazmedemediğimiz, tüm o lafları. ve erkeklerimizin, her böyle olayda çatlaklardan sızan su gibi, buralara bağlıyor oluşunu. yabancı aşkı değil bu olayı gündemde tutan, bu ülkenin kadınlara bakışı.

    biz bugün, genç bir kadının hayatı sonlanmışken, dünyaya rezil olmuşluğumuzu düşünüyoruz. bu kadının istanbul'da öldürülmüş olmasından değil ama, şu kadını sorgulayış şeklimizden ötürü rezil oluyor olduğumuzu sorgulamıyoruz bile.

    evet, şu olaydaki tavrımızdan sonra, oturup bir düşünelim, kadınlarımızı ne kadar koruyabildiğimizi. kadınlara nasıl baktığımızı, yaklaşımımızı bir tartalım. bu kadının cesedi bulunduğunda niye şaşırmadığımızı, şaşıramadığımızı, hatta bizi şaşırtanın olayda tecavüz olmaması olmasının ne demek olduğunu sorgulayalım biraz. hala inatla "evli bir kadın niye yalnız başına tatilde, vay efendim taylanla bi boklar yedi" tavrıyla kadına bok atmaya çalışmamızın nereye gittiğini görelim bence. bu tavır yüzünden, "böyle bir kadına müstehak" anlayışı yüzünden, bu kadar güzel bir şehrin giderek "güvenli" bir şehir olmaktan uzaklaşacağını ve istanbul'un bir gün gerçekten, bir kadının asla gelmemesi gereken bir yere dönüşeceğini bir anlayalım.

    ve evet, biraz kendi yaşamımız dışında yaşamlar olabileceğine gözlerimizi açalım mesela. bizim yaşadığımız gibi yaşamayan insanların garip, marjinal ya da bilmem ne olmadığını anlamaya çalışalım. biz de sierra gibi, kalkıp tek başımıza bir yerlere gitmeye cesaret edebilelim ya da, yalnızlardan ve yalnızlıktan bu kadar korkmayalım artık mesela.

    tüm bunların dışında, işin toplumsal boyutunun ötesinde beni kişisel olarak en çok sarsan şeyse şu: bu kadının haftalarca burada kalıp, gideceği günün bir gün öncesinde bunun olmuş olması. bir gün ya. bir tek gün. bir tek günün bu kadar büyük bir değişime sebep olmuş olması, beni çok sarsıyor. kader mi diyeyim, kelebek etkisi mi, şans mı, ne diyeyim bilmiyorum. ama bir tek gün ulan.

    bir gün bir yere gidiyorsun, orayı çok seviyorsun, herkese anlatıyorsun, sonra itin biri senin yaşamaman gerektiğine karar veriyor. bir gün daha az kalsan, hayat devam edecek ama o bir gün, o iti yaşamına sokuyor ve o bir gün yaşamını sonlandırıyor. o fotoğrafları çektiğin yerde film bitiyor.

    insan yaşamı ne kadar ince ipliklere bağlı.
115 entry daha
hesabın var mı? giriş yap