8 entry daha
  • "...kazan dairesine inmen gerekiyor dedi önce..." dedi adam. aşağı inen sonsuza gidiyormuş gibi görünen basamakları göstererek. o korkunç kırmızı sıcak, ter, sıkıntı, acıyı çağrıştıran yere neden gitmek isteyebilirdim ki? elini sanki bir balo salonuna davet edermiş gibi elimin altından tuttu. yüzünde benim içimdeki korkuya, endişeye ve kaçma isteğine tamamen ters düşen bir ifade vardı, sahnenin dehşet dolu hissine karşın bana güven veriyordu aynı zamanda bu davranışlarını anlayamadığım için de korkuyordum. gözlerinde gizemli parıltılar da vardı, tehlikeli, şefkatli...

    sonraları, o bakışı tekrar hatrıma gelince; "kadınların tutku ile istedikleri mücevherlerde aradıkları böyle bir şey olmalı" dedim. fakat içi ölen, öldürülen, solup ölü balıklarınkine benzeyen modern zaman erkeklerinin gözlerinde neye olduğunu bilmeksizin özlem duydukları şeyleri bulamayınca, zayıf bir şekilde de olsa onu anımsatan mücevherlere anlam veremedikleri bir istek duyuyor olmalılardı.

    pek duyamıyordum. göremiyordum da, korkudan dolayı aşırı yüklenmeden duyularım kapanmıştı. bu anın bir an önce bitmesini ve bir köşede yığılıp kalmayı isterken bir yanım diğer yanım ise bu anın kaçılmayacak, kaçırılmayacak kadar önemli olduğunu söylüyordu.sonra,neden bilinmez, elini tuttum: altı yaşında boğulup boğulmayacağımı bilmediğim halde havuza atlar gibi, tüm yakın uzaklarımın itirazlarına rağmen nerede kalacağımı hiç bilmediğim o ülkeye giderken ki gibi...
    aynı yerdeydik, eminim, fakat gözlerimi tüm şaşaasıyla, tantanasıyla, zerafeti ve azameti ile yepyeni bir yerde açmıştım, hiç duymadığım fakat bir o kadar tanıdık, titrek, uzaktan geliyormuş gibi çalan bir senfoniyi duyuyordum.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap