30 entry daha
  • ölmesi halinde (bkz: tahtalara vur, allah gecinden versin) bütün gün eve kapanıp lir kuşu gibi ağlayacağım adam. 90'larda sabahın köründe kalkıp izlenen çizgi filmlerin tadını seneler sonra bir tek onun yaptığı belgeseller vermiştir. bütün belgesellerini izledim, her karesini, her halini ezberledim. çöllerde yürür, saçı başı dağılır, her yeri toz toprak olur, soğuktan yüzü yanar, kıpkırmızı olur, suya girer ıslanır, beline halat bağlar en yüksek ağaçlara tırmanır, bazen heyecanlanır, mutlu olur gözlerini kırpıştırır, bazen (genelde en sonda) çok da güzel ayar verir, üzülür...

    iki canlı an var gözümde: şimdi hangisiydi hatırlamıyorum ama belgeselin birinde bir kayanın üstüne oturmuştu, ayaklarını ve bacaklarını karınca ve bilumum yer böcekleri (?) sarmıştı, ama o ayağını kıpırdatmadı bile hiç, öyle sakin öyle sükut yaptı sunumunu. bir keresinde de kendi evinin bahçesine götürmüştü bizi (belgeselde tabii, mahsusçuktan), kirpi neyim kovalamıştık bahçede. öyle şen, öyle beş yaşında çocuk gibiydi ki...

    daha uzatsam uzatırım ama kâfi. sevgisi gözlerinden taşan ent, tanrının ilk insan prototipi (sonradan çok bozuldu ortam), varlığından tuhaf bir huzur duyduğum masalcı dedem.

    biterken not: 'tabiat ana' diye bir şey yok aslen, yanlışınız var. 'tabiat baba"dır o.

    * *
144 entry daha
hesabın var mı? giriş yap