kabin
-
kemal hamamcıoğlu'nun yazdığı, çağ çalışkur'un yönettiği craft tiyatro oyunu. biri doğurmuş, öbürü yürütmüş. gonca vuslateri ve bora akkaş da kuş sütüyle büyütmüş.
giysi kabini mi? uçuş kabini mi? sağlık kabini mi? kafes mi? o kadar güzeliz ki yollarımıza koydukları kuşların kafesi mi? ya da kuş aramaya çıkan bir kafes mi? yoksa akvaryum mu? bitki dolu bir su tankı mı? dokunabilir miyiz? koklayabilir miyiz kabinde? farkında olmadan çizdiğimiz sınırlardan çıksak neler yaparız? çıkabilir miyiz? tabulardan mı ördük sınırları dört baştan? kabin yoksa yüzlerce adım atıp binlerce sustuğumuz evimiz mi? evimiz gerçek mi? sanal ne kadar gerçektir? peki gerçek olan nedir?
baudrillard’ın, her şeyin anlamını yitirdiği simülasyon dünyasını küçük, şeffaf bir kabin metaforuyla anlatmayı o kadar içten başarmış ki hamamcıoğlu, aslında söylecek fazla söz kalmıyor. hayatın haberler ve televizyondan ibaret olduğu, verilen tepkilerin sıradanlaştığı, ön yargıların kemikleştiği bir dünyada insan olmanın, hissetmenin nasıl bir duygu olduğunu hatırlatıyor bembeyaz kelimeleriyle. sanki cemal süreya olup
"bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
bak bu sensin çocuğum enine boyuna
bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
sabahlara kadar koynumda yatmışsın
bak bende yalan yok vallahi billahi
sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur"
diye haykırıyor kabininden.
memelerimiz vardı memelerimiz kahramandı sonra.
-beni sever misin?
-seni seviyorum.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap