31 entry daha
  • “anlaşılan o ki, acı çeken bedenleri gösteren resimlere karşı duyulan iştahlı merak, neredeyse çıplak bedenlere gösterilen arzulu merak kadar şiddetlidir.”

    alıntının ait olduğu “başkalarının acısına bakmak” basılmış son susan sontag kitabı, kötürümleşmiş uzuvların resmedilmesinden yola çıkmış bir tefekkür. daha genel çerçevede ise takip ettiği “fotoğraf üzerine” ile açık bir tematik bağ taşır, yalnızca bu kez sontag özel olarak savaş fotoğraflarının etkisine eğilir. sontag burada savaşın beraberinde getirdiği, daha menfur imajlardan söz eder ya, kevin ware’in hikayesine de uyar.

    louisvillein ikinci sınıf öğrencisi guardı, rick pitinonun genişletmeye çabaladığı rotasyonunda yeni yeni süreler almaya başlamıştı. sezon boyu kenardan getirdiği enerjiyle ülkenin en iyi savunmasını ayakta tutan takviye kuvvetlerden oldu. turnuva döneminde ise bir seviye daha atlamış, o kusursuz savunma yapısı içinde takımın ikinci top kaybı yaratıcısı haline gelmişti. hücumda iç-dış dengesini sağlamanın takımının mükemmeliyete giden yolunda son engel olduğu düşünülürken, %41 isabet oranıyla attığı üçlükleriyle yardıma yetişen yine o olmuştu.

    ülkedeki sporsever gözlerin çevrildiği louisville-duke maçında ilk devrenin bitimine 6 dakika 33 saniye kala, tüm bu yukarıdakiler anlamını yitirecekti. tyler thorntonın üçlüğü fileden geçerken kamera bir anda pota altında yere kapanan iki louisville oyuncusuna kesti. o anda üçlüğü savunan ware ile ilgili bir sorun olabileceğini düşünememiştim. her maç yüzlerce kez görülebilecek, çok tanıdık bir şekilde sıçramıştı thornton’a doğru. boyalı alanda dizleri üzerine çökmüş oyunculara odaklandım, ‘bir çarpışma oldu belki’ dedim. bu sırada kamera uzak plana geçiş yaptı, üçüncü oyuncu ve koç da kareye girdi. yakında duran iki oyuncunun gözlerini kaçırmaya çalıştıkları şeyin ayırdına o an varabildim. maçın yayıncısı cbs bu mütereddit havayı kısa bir süre sonra dağıtacaktı. belki sonradan pişmanlık duyacakları bir karar verdiler, ware’in yere iniş anı ağır çekimde ekrana getirildi.

    “bu zalimliklerin temsil edilmesi için hiçbir ahlaki yükümlülük de söz konusu değildi. sadece kışkırtma: bana bakabilir misiniz? bir görüntüye irkilmeden bakabilmenin yatıştırıcı bir tarafı vardır. ama irkilmenin de ayrı bir hazzı vardır.”

    hayır, işin aslı cbs’in pişmanlık duyabileceğini düşünmek tanıdığınız en naif kişi için bile fazla iyimser olur. ve tanıdığınız daha naif kişiler olduğundan eminim. sontag’ın kitabına da giren ‘kan varsa, iş yapar’ düsturu, anaakım medyanın baş tacı olmaya devam ediyordu. nitekim en azından birkaç kişiyi kurtarabilme ümidiyle uyardıklarım dahi, görüntüyü izlemekten kendilerini alamadılar. düsturun haklılığı bir kez daha onaylandı. o medyanın parçası olan bazıları reflekslerine engel olamadılar ve bu görüntüyü binlerce kişiye ilk yetiştiren olmak için davrandılar. kolej basketbolunu takip etmenin çocukluktan gelen bazı sorunlara işaret ettiğinin düşünüldüğü bu ülkede bile… ware’in ortasından ikiye ayrılan kaval kemiği, günümüzün seyirci/röntgenci kültüründe ‘şoke olma yetisini kaybeden’ bireyi bir kez daha su yüzüne çıkarmaya yaradı. eğer güvenli bir mesafeden bakılıyorsa, başkalarının acısı en fazla ‘iç gıcıklayıcı’ olabiliyordu. bu görüntüleri en ısrarlı biçimde paylaşanların, lisedeki beden eğitimi dersinden beri eline bir basketbol topu almamış tipler olması tesadüf değildi.

    “bizim ya da bizden olmayanlara karşı bir sempati besleyemezsek nasıl insanlar oluruz? en azından bazı anlarda kendimizi unutmayı başaramazsak nasıl insanlar oluruz?”

    ware’in sakatlığı başka sevimsiz şeylerin de belirmesine yol açtı. ncaa’in ‘parası ödenmeyen bir tür soytarı’ ile eşdeğer amatörlük statüsü ve pratikte sadece uzuvların hayat boyu işlevini kaybetmesi halinde devreye giren sakatlık sigortasının yetersizliği gibi… reklam sloganlarındaki s harfini ware’in forma numarası (5) ile değiştirdikleri yeni tişörtleri piyasaya süren ayakkabı markası da fırsatı kaçırmadı ve bu trajediyi bile bir sömürü unsuruna dönüştürebilecek kadar sinizme batmış olduğunu gösterdi. nasıl olsa ncaa ve okul idaresinin desteğini arkasında hissediyordu.

    tüm o savaş fotoğraflarında olduğu gibi karanlığı delen, bizatihi bu mezalimin kurbanı olan adamın bakışlarıydı. john bergerın adlandırdığı şekliyle, çaresizliğin yenilmezliğini devreye sokarak takım arkadaşlarına, kazanma hırsıyla beslenen koçuna ve herkese bir anlığına ilham kaynağı oldu. ware’in yeteneğini küçümsemek istemem, fakat bu sakatlıktan tam anlamıyla dönebilse bile yıllar sonra insanların ona dair bildiği tek şey o an olacak: “şu ucubik sakatlığı geçirip de kaval kemiğini eline alan çocuk değil mi?” ware taburcu olduktan sonra kendi deneyimini anlatması istendiğinde o anda hissettiği şeyin acı değil, katıksız bir şok olduğunu söyleyecekti. onu duydukları tuhaf hazla etiketleyenlerin aksine, o en azından bu insani yetisini kaybetmemişti.

    http://www.evrensel.net/news.php?id=53657
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap