22 entry daha
  • hayatının çok önemli bir kısmını yaşadığı fransa’da 'grand turc' lâkabıyla tanınan gökşin sipahioğlu’nu da, ölümünün hemen akabinde, unutuverdik işte.

    oysa, sipahioğlu’nun 5 ekim 2011’de gerçekleşen vefatı, sadece ülkemizde değil, fransa başta olmak üzere, dünyanın bir çok ülkesindeki sanat, fotoğraf ve medya çevrelerinde ciddi yankılara neden olmuştu.
    bundan yaklaşık olarak 1.5 yıl önce, 50 yıldır yaşadığı ve ‘evim’ dediği paris’te ölen bu küresel önemdeki fotoğrafçı ve haberci hakkında dilendirilmiş olan haber, yorum ve eleştirilerin toplamı adeta devasa bir külliyata denk düşer. bu metin, işte o devasa mahiyet ve hacimdeki külliyata mütevazı bir katkı olarak okunması dileğiyle vücuda getirilmiştir.

    hayatı boyunca sırtında taşıyacağı bir ayıba, daha kariyerinin başındayken imza atmıştı

    1926’da izmir’de doğan sipahioğlu, çok genç yaşta başladığı mesleğinde yetenekleri sayesinde hızla yükselmeyi başardı. genç gazeteci, 1955’te yayınladığı bir haberle, hem çok uzun bir gazetecilik kariyerinin ilk spektaküler çıkışını yapmış, hem de, aynı haberle, hayatı boyunca üzerinden atamayacağı bir ayıbı ve şaibeyi de üstlenmiş oldu.

    istanbul ekspres’in yazı işleri müdürü olarak yayınladığı ‘selânik’te atatürk’ün doğduğu evi bombaladılar’ haberiydi bu. sipahioğlu, asparagas olan bu provokatif haberin, 6 – 7 eylül olayları için zemin oluşturmaya çalışan dönemin derin devletince ısmarlandığı, kendisinin de, bu operasyonun, plânlayıcısı ve tertipçisi konumundaki beyinlerinden olduğu şeklindek, vahim iddiaları ömrü boyunca reddetti.

    sipahioğlu’nun meslek yaşamı, başarıdan başarıya koşan bir dehanın işaretleriyle doludur

    sipahioğlu’un meslek yaşamı, yukarıda bahsettiğim vicdan ve ahlâk dışı operasyondaki hayati katkısı bir kenara bırakılacak olduğunda, gerçekten çok büyük başarıların süslediği müthiş bir haberciliğe işaret etmektedir.

    1956 mısır –israil savaşında çektiği çarpıcı fotoğraflar; çetin altan ve aziz nesin’in ilk yazılarını yayınlayan yeni gazete’yi çıkarması; tepe yöneticiliğini yaptığı vatan’da ülkemizdeki ilk erken baskı sistemini kurması; tiran’a girerek oradan haber ve fotoğraf çıkarabilen ilk nato mensubu ülke gazetecisi oluşu; füze krizinin patlaması üzerine, gemici karnesiyle girmeyi başardığı küba’da çektiği fotoğrafların bu alanda dünyada bir ilk oluşu; 1966’da paris büro şefi olarak girdiği hürriyet adına paris’te çektiği 1968 ayaklanması fotoğraflarının hem içerikleri, hem belgesel yönleri ve hem de estetik vasıfları yüzünden çok beğenilmesi ve dünyanın neredeyse bütün önemli mecralarında kaynak olarak kullanılması; çin – batı dünyası kutuplaşmasının en sert, en gerilimli olduğu kültür ihtilâli öncesinde çin’e girmeyi başaran ilk türk ve hatta birkaç dünya gazetecisinden de birisi oluşu; 1969’dan itibaren adına çalışmaya başladığı dünyanın en önemli ajanslarından gama’nın, bürokratik ve muhafazakâr yapısının yaratıcılığını, cevvalliğini engellediğini görmesi üzerine, büyük bir risk alarak, olay yaratan ve gündem oluşturan röportaj ve fotoğraflarının dağıtımı için kendi ajansı olan sıpa press’i kurması; sıpa press’in, sipahioğlu’nun başarılı yönetimi sayesinde, dönemin en önemli gazeteci ve fotoğrafçılarını istihdam eden çok parlak bir haber ajansına dönüşmesi ve dünyanın sayılı fotoğraf ve belge arşivlerinden birisine sahip olması gökşin sipahioğlu’nun uzun, başarılı ve çok parlak gazetecilik kariyerinin sadece bazı köşe taşlarını oluşturmaktadır.

    doğan grubu ve ertuğrul özkök bu teklifi nasıl geri çevirmiş, hayret doğrusu!

    hızlı teknolojik dönüşüme ayak uyduramayan sipa press 1980’lerde ekonomik sıkıntıya düştü. kurucusunun işletmecilik dehasının da çözemediği bu durum, 1990’larda derinleşti. sipahioğlu, bunun üzerine, sipa press’in, alanında küresel anlamda en zengin birkaç arşivden birisi olan ve milyonlarca sıra dışı çalışmadan oluşan fotoğraf koleksiyonunu satışa çıkarmak zorunda kaldı.

    basın dünyamızın derin kulislerine bakılacak olursa, sipahioğlu, bu iş için önce uzun yıllar paris büro şefliğini yaptığı hürriyet’e, üstelik de hesaplı sayılabilecek bir teklif götürdü. ancak, ne yazık ki, ne ertuğrul özkök ve ne de grubun tepe yöneticileri, bu heyecan verici arşivi doğan yayın grubuna ve türkiye’ye kazandırmak noktasında yeterli istek ve iradeye sahip olamadılar. bunun üzerine, gökşin sipahioğlu, zaten kendisine uzun süredir astronomik teklifler götüren birkaç talipten birisi olan fransız medya grubu sud communication’a arşivini devretti.

    şayet, kulislerde dillendirilen bu iddiada hakikatle mutabık ise, hem türkiye ve hem de hürriyet gazetesi, habercilik tarihi bakımından gerçek bir hazineyi, hem de şu anki sahibinin ödediğinden çok daha mütevazı bir bedelle, varlıkları arasına katma fırsatını, elinden kaçırmıştır demektir.

    bir ömürden geriye ne kalır? en çok geriye ne yazık ki hatalar ve günahlar kalır!

    şu an itibarıyla sosyal medyaya, internet sitelerine, ya da konvansiyonel mecralara bakarsanız şayet, gökşin sipahioğlu ile ilgili sayılamayacak kadar çok haber ve yoruma rastlarsınız. bütün bunlar içinde, akılda en çok kalanı ise; dünya basın tarihinin gerçek duayenlerinden birisi olan sipahioğlu’nun, mesleki dehasını, cesaretini, girişimciliğini, yaratıcılığını, haberi ‘koklamak’taki maharetini, sanatçılığını, stratejistliğini yansıtan olgular değil de, ne yazık ki, onun 6-7 eylül 1955 trajedisindeki (provokasyonundaki) plânlayıcılığına ve beyin rolü üstlendiğine dair olan spekülasyonlar olacaktır.

    bu manzara, insana,‘bir ömürden geriye ne kalır? kalsa kalsa en ziyade medfunun hataları ve günahları kalır!’ dedirten, üzerinde çok düşünülesi ve muhasebesi yapılası bir ibret tablosudur.

    gazetecilik önemli ve şerefli bir meslektir

    gazetecilik dünyanın en önemli ve şerefli mesleklerinden birisidir. insanlığın haber alma hürriyeti temelinde sürdürülen bu kamusal yarar yanı çok yüksek faaliyet sırasında, egemenlerle ‘aynı sofraya oturmak’ ve ‘aynı çanağa kaşık sallamak’ adına meslek ilkelerinden taviz verilirse, bu tercihler, söz konusu mesleki deformasyonu yaşayan gazetecinin, aynen gökşin sipahioğlu vak’asında olduğu gibi, ömrü boyunca sırtında taşımak zorunda kalabileceği vahim bir şaibenin müellifi olmasına neden olabilecektir.
    ne manüplasyon, ne spekülasyon, ne tetikçilik ve ne de toplum mühendisliği; kamuoyu (bunu halk, millet, insanlık camiası şeklinde okumak da mümkündür) gazeteciden sadece kendisini dürüstçe ve olgularla mutabık bir şekilde aydınlatmasını beklemektedir.

    evet, mesleki kariyerinde, yukarıda ancak ana konturlarıyla değinebildiğimiz bütün o müthiş başarılara imza atmış olan gökşin sipahioğlu, ölümünün üzerinden çok değil sadece 1.5 yıl geçtiğinde, neredeyse bütünüyle unutuluverdi.

    hasbelkader hatırlandığında ise, kimi zaman bu; ‘atatürk’ün selânik’teki evinin bombalandığı dezenformasyonunu tedavüle sokarak, 6 – 7 eylül 1955 faciasına zemin hazırlamak isteyen türk derin devletinin bab-ı âli'deki aparatçığından mı bahsediyorsun?’ şeklinde olabilmektedir ne yazık ki.

    gökşin sipahioğlu kıratındaki birinin, global anlamda çok başarılı ve öncü bir habercinin, dillendirdiğimiz üzere, istiskal edilerek ismine gönderme yapılan bir ‘olağan suçlu’ derekesine düşürülmesi ne hazin bir finaldir, öyle değil mi?

    konunun önemine binaen ve ders olması bakımından ve kulaklara çıkmamacasına raptedilen bir küpe olması dileğiyle tekraren yazıyorum öyleyse:

    hiç kimse unutmasın ki, bizden geriye en çok hatalarımız, ayıplarımız, hasisliklerimiz, gaddarlıklarımız ve kötülüklerimiz kalır; bizden geriye yani günahlarımız kalır.

    bizden geriye kalsa kalsa işte bu kalır, sadece bu kalır!
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap