3 entry daha
  • her şehrin göbeğinde, kişiliksiz bir otel mutlaka bulunur.. bu otellerin ortak özellikleri kuru beton binalar olmaları, içinde oldukları şehirden uzak havaları ve odalarındaki gri tondur (edip cansever kırmızısı değil bu sayın abicim, pis bir gri, boğucu, kirletici bir renk işte)..

    böylesi otellerde yolcuyu bazen de penceresiz odalar misafir eder, ki onlar aslında kişinin karşılaşabileceği en kötü odalardır denebilir.. zira sabahları kişiyi uyandıracak bir güneş yoktur, zaten saat alarmları sağ elin tersi ile susturulur, uyandırma servisi telefonun açılıp hırlanması ile karşılanır, velhasıl kişi sabahı geç bulur, işe geç kalır..

    böylesi otellerde yemek yemek ayrı bir işkencedir.. çıkılır restorana, yemek söylenir, eğreti oturulan o sandelyede en kısa zamanda bitirilir tabaktakiler.. garsona bakmadan adisyon imzalanır, ufak bir bahşiş ve "iyi geceler" söylemi ile terk edilir mekan ve doğrudan odaya kaçılır..

    eğer ki yolcu kişi, ki genelde uzaktakidir yerleşik insanlara göre, o şehirde bir yaşam belirtisi bulamıyorsa, kendini odasına hapseder.. kolay bir kaçamaktır bu ve çoğunlukla uykuya sığınmak ile tamamlanır.. tabi yatağa pijama ile girilen bir uyku değildir anlatılan, kanepe üstü uyuklamaları da diyebileceğimiz, yorgunluktan yatağın üstünde sızmalardır.. gecenin ilerleyen saatlerinde ani bir ürperme* ile uyanmak, zoraki üsttekileri çıkartıp, yorganın altına saklanmak alışagelmiş olaylar zinciridir..

    (keza işbu entry de, memleketin farklı illerindeki otel odalarında yazılıp derlenmiş, saat itibari ile kullanıma sunulmuştur.. en kısa zamanda tüketiniz)
115 entry daha
hesabın var mı? giriş yap