3 entry daha
  • bu ara türkiye'de de bu yolla milleti çarpmaya çalışıyorlar. yaklaşım tarzlarının, niyetlerinin falan kayda geçmesi açısından daha dün yeni başımıza gelmiş bir olayı anlatayım.

    ilk olarak firma sahibinin cep telefonuna ulaştılar. firmanın yaptığı işi biliyorlardı. ürünleri de çalışmışlar. internetten herhangi bir şirketle ilgili birçok bilgiye ulaşabilirsiniz ama şahsi cep telefonuna nasıl ulaşmışlar bilemem.

    son derece zor anlaşılan bir inglizce ile belçika'da bir şirketten aradıklarını, bazı afrika ülkeleri için bizim imalatını yaptığımız ürünlerden almak istediklerini söylediler. iyi dedik buyrun yardımcı olalım. bunun üzerine bizi belçika'ya davet ettiler. ama misal cumartesi konuşuyorsak, pazartesi gününe çağırıyorlar. acil diyorlar. e tabii ki biliyor düdük, tanımadığın bir kobi temsilcisinin hali hazırda vizesi yoksa kolay mı türkiye'den haftasonu vize alıp belçika'ya gitmesi? kolay değil imkansız. hadi vizen var diyelim, tanımadığın bi adam için dünya masraf edip garantisi olmayan bir işe gider misin? gitmezsin. bu aşamada kendilerini otomatikman davet ettirmiş oluyorlar. çünkü sen gitmeyeceğin için doğal olarak, kusura bakma kardeş biz gelemeyiz ama buyrun siz gelin cevabını veriyorsun.

    tamam o zaman bu iş acil, biz müdürümüzü yollayacağız dediler. tamam dedik, siz uçuş detaylarını verin biz burada karşılarız, yardımcı oluruz. bir kere kendin davet ettin ya artık, adamla ilgilenme gereği hissediyorsun. burada iletişimi kestiler. zaman dar olduğu için bir kere daha sorduk ne zaman geliyo sizin müdür diye, cevap alamayınca işi oluruna bıraktık.

    hakkaten dedikleri gün telefonumuz çaldı, afrika inglizcesi ile bir eleman biz geldik filanca otelden alır mısın diye bizi aradı. biz de vay dedik adamlara bak, ne uçak ne otel, bizi hiç uğraştırmadan gelmiş yerleşmişler. halbuki büyük ihtimalle adamlar zaten buradaydı.

    bomontide kalburüstü bir rezidans'a yerleşmişler. alexi'yle francis. arabayla aldık, yol boyu burası şehre çok uzakmış, bi dahaki gelişimizde havaalanına yakın bir otelde kalacağız, günlük 150 euro veriyoruz muhabbeti falan yaptılar. neyse geldik şirkete piçler herşeyi de çalışmışlar, ürünleri çok beğendiklerini vs. gine, senegal, mali ve orta afrika için beş ayrı proje düşündüklerini söylediler, aşama aşama işin hacmini büyüttüler, bir kobi için hatırı sayılır bir seviyeye çıkarttılar. daha sonra da oralarda pazarlamak istediklerini söylediler. istedikleri işi gayet güzel projelendirdik, teklifi verdik, görüşmeyi bitirdik, bi de yavşaklara yemek yedirdik. otellerine bıraktık. biz babamızla görüşeceğiz, o mali'den bize para yollayacak, önümüzdeki günlerde ön ödemeyi yapıp işe başlayacağız dediler. o arada kıllanmıyo da değiliz, ne doğru düzgün pazarlık ettiler, ne rakipleri tanıyolar.

    daha sonra biz belçika'ya döndük diye haber geldi. sonraki telefonlaşmalarda mailleşmelerde düşündükleri işin hacmini beş kat daha arttırdılar! o arada konteyner yerleştirme planları yapıldı, nakliyecilerle görüşüldü, üretim, kurulum, teslim planları vs. yapıldı ve parayı getiriyoruz dediler. lan dedim durun, bu kadar parayı nası getireceksiniz, bu çok fazla. l/c yollayın, banka aracılığı ile yollayın. yok dediler, problem değil. banka kullanamayız, biz hep böyle yaparız. hırlı mıdır hırsız mıdır, sahte para mı getirecek diye çok fena kıllandım. elden beş kuruş para almamaya karar verdim. dedim tamam o zaman beraber bankaya gideriz, siz bizim hesaba yatırırsınız. neyse gelelim konuşuruz dediler, ve beklemeye başladık.

    geldik zurnanın zırt dediği yere. girizgahı bu kadar uzun anlattım ki görün iki tane orospu çocuğu film çevirecek diye kaç kişi ne kadar emek harcadı, kafa patlattı. bunlardan gene telefon geldi, biz wow airport hoteldeyiz gelin bizi alın. burada oda numarasını da verdiler ki bu çok önemli.

    para getirdilerse sözleşmeyi imzalatıp direk bankaya götürürüm düşüncesi ile gittim otele. elemanlardan çömez olan francis lobide karşıladı beni, dedim hadi gidelim işimize bakalım. bi odaya çıkalım dedi. nedenini sordum, parayı göstereceğiz dedi. toplantı masamız var rahat rahat görüşürüz dedi. ben de dedim heralde uluorta para saymak istemiyolar, şirkete bilgi verip çıktım odaya.

    hoşbeş muhabbet, yolculuk nasıl geçti vs. konu işe geldi, dedim ödeme yapacak mısınız? alexi sazı aldı eline, evet yapacağız da bak kardeşim sana kalbimizi açıyoruz, çok önemli bişey göstereceğiz diye iki tane 100 euro büyüklüğünde beyaz kağıt çıkarttı. içimden okkalı bi hasssiktir çekip hah dedim, sıçtık. bir de mor ışık çıkarttı, iyi bak dedi, mor ışığı beyaz kağıtlara tuttu, beyaz kağıtlarda 100 euro desenleri parladı. bu, dedi, afrika'da para dolaştırmak çok tehlikelidir. diplomatlar için basılmış özel paradır, elmas parasıdır falan saçmaladıkça saçmalıyo. dedim sen bunları bana niye anlatıyorsun. senin işine saygı duyuyorum da senin işin beni ilgilendirmiyor. biz seninle para alışverişi yapmayacağız. yok dur izle bak falan diyor, tam vapur seyyar satıcısı ağızlarına döndü.

    bi taraftan aluminyum folyo, pamuk, küçük tüplerde ilaçlar tozlar, bir de lastik eldiven çıkarınca anam dedim tamam benim böbrek gitti. bunların niyeti farklıymış. bir taraftan da televizyonda eurosport açık, roland garros nadal'ın maçı var, francis yanımda futbol mu tenis mi muhabbeti yapıyor. neydi birinci takım galatasaray, ikinci takım kimdi? ben de arabanın anahtarını avucumun içine almış ucunu parmaklarımın arasından çıkartmış, bir gözüm alexi'de, hı hı diyorum galatasaray bu sene real madrid ile çeyrek final oynadı, ether falan koklatmaya kalkarsa anahtarı alexi'nin gözüne sokacağım. bir an önce kaçmam lazım burdan. o sırada şirketten aradılar, ne yapıyorsun bekliyoruz, getiriyor musun adamları. biraz rahatladım, dedim tamam onbeş dakika sonra arayacağım sizi.

    bu arada alexi çalışmaya başladı, beyaz bi toz çıkardı, kağıtların üzerine sürdü. sonra tentürdiyot gibi bişey çıkardı, döktü kağıtların üzerine. kağıtlar karardı, biraz 100 euro desenleri belli oldu. bana 100 euro'n var mı diye sordu. yok, o zaman francis, şak çıkardı verdi bi 100'lük. bunun seri numarasını şimdi not et dedi. orda anladım ki benim böbrek sağlam, bunlar da gariban, salak kandırmaya çalışıyolar. merakımdan izlemeye başladım. niye dedim not edeyim, ne mantığı var? sen yaz bak sonra göreceksin falan diyo, iyi bakalım filmi bölmeyelim, yazdım bi kağıda.

    sonra aldı gerçek 100 euro'yu iki tane kararttığı kağıdın arasına koyup alüminyum folyoya sardı. al dedi bunu üzerine otur, 15 dakka sıcak durması lazım, fermente olacak. rezalete bak, ben gülerek aldım oturdum üstüne, bi taraftan ah alexi alexi diyorum. bak artık sırf merakımdan izlemeye başladım diye söyledim de. neyse başka bi minik tüp çıkarıp içindeki sarı sıvıyı masanın altındaki ufak çöp kovasına döktü. sabun. francis dedi, git şuna biraz su koy. francis tuvalete gidip su koydu.

    işte bu dolandırıcılığa "wash wash scam" de denmesinin sebebi bu. bu aşamada francis tuvalette kovanın içine iki tane gerçek 100 euro'luk banknot koyuyor ve iyice köpürtüyor. alexi ise sardığı kağıtları ve bir 100'lük gerçek banknotu kovanın içinde yıkar gibi yapıp, el çabukluğu ile kağıtları francis'in koyduğu diğer iki gerçek banknot ile değiştiriyor. en son aşamada iki alkol kokulu tüpü kırarak üç gerçek banknotu iyice temizleyip kurutuyor. o an bile aslında dikkatle izleyince kağıtları gerçek para ile değiştirdiği alenen belliydi. ama amacının ne olduğunu kestirememiştim. bana bu kadar yeter deyip kalktım, alexis dedim, bana bunları izletme, anlatma, sen bana bankadan göndereceksen gönder parayı, yoksa iş yapmamız mümkün değil. zavallı adam daha asıl konuya giremeden hevesini kursağında bırakıp ordan ayrıldım. ayrılırken hala, şirkete geleyim, patrona da göstereyim, istediğin bankaya, döviz bürosuna gidelim, bozduralım bu paralar gerçek, deyip durdu.

    akşam internette araştırıp tam olarak ne olduğunu öğrendikten sonra bugün asayiş dolandırıcılık büro amirliğini arayıp ihbar ettim. yavşaklar iki gıdım solüsyon kakalama derdindeymiş meğerse. sikerim sizin solüsyonunuzu, günlerim gitti lan benim. açan polis direk ha solüsyon numarası mı dedi zaten, konu ile ilgili detaylı araştırmamız var dedi. bana kendilerini tanıttıkları şekli ile isimlerini, telefonlarını, kaldıkları yerleri, emaillerini vs. bildirdim. alexi de bugün hala arıyor demin, ne yaptın patronla konuştun mu diye. he dedim konuştum, sen otelde bekle geliyorum birazdan.

    çıkarılacak dersler:
    -afrikalılarla iş yaparken pazarlık yapmadan inanılmaz teklifler istiyorlarsa anlayın ki bir bokluk vardır, iyice arayın ağzını. boşuna ayağına gidip kendinizi yormayın.
    -asla elalemin odasına çıkmayın, manyak mısınız? bu yaptığım en büyük hata zaten. lobide yapın ne yapacaksanız. bi daha sikseler çıkmam.
    -asla böyle tiplerle vakit kaybetmeyin, kibarlık da bir yere kadar. baktınız yamuk, ne enerji harcayacaksınız? görüşme oteldeyse hadi bana eyvallah, ofisinizdeyse sktir edin gitsin, taksiyle mi dönecek otobüsle mi dönecek ne bok yerse yesin.

    bunlar da örnekleri:
    http://www.habermonitor.com/…icilik-girisimi/67198/
    http://toronto.ctvnews.ca/…ack-money-scam-1.1238447
    http://en.wikipedia.org/wiki/black_money_scam
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap