27 entry daha
  • iki boyutta incelenmesi gereken olay

    1-doğrudur.
    türkiye'de yıllık ilaç tüketimi hasta başına 30 kutu. bu bilgiye her yerden ulaşabilirsiniz. 365 gün içinde bir insanın 30 kutu ilaç tüketmesi ne demektir? (zorunlu ve hayati ilaç kullanımının rakamlarını öğrenince buraya dahil edeceğim, yani bu rakamın ne kadarı kanser, diyabet ve kalp ilaçları, ne kadarı birinci basamak ilaçlar.. antibiyotikler tüm ilaçların %20-40'ını oluşturuyor) ilaç harcamaları,sağlık harcamalarının %40'ını oluşturuyor. bu da şu demek. gereksiz kullanılan ilaca ayrılan kaynak yerine misal daha fazla röntgen, mr cihazı alınamıyor ve sıralar uzayıp gidiyor. yani sen portakal suyu içip, sebze yiyip, bol su içerek iyileşeceğin siktiriboktan bir hastalığın nedeniyle aldığın gereksiz ilaç yüzünden gerçekten sağlık hizmetine ihtiyacın olduğunda daha fazla bekliyor veya daha az süre hizmet alabiliyorsun.

    eğri oturalım, doğru konuşalım, elimizi vicdanımıza koyalım: bu millet ilaç kullanmayı, tavsiye etmeyi, değiş tokuşunu yapmayı seviyor. gitmişken doktor onu da yazsın, bunu da yazsın zihniyetindeki insan sayısı çok fazla. maksat dolapta dursun, elimin altında bulunsun. eğitimli kesimde bile başı ağrıdığında antibiyotik alanı çok gördüm, bir değil iki değil. eli yemek yaparken yanan insanların antibiyotikli pomatlar sürdüğünü gördüm. buzlu soğuk suya koy,iki saat sonra da yanık merhemi sür bitti gitti. ama hayır her fırsatta antibiyotik kullanmak gerek bizim milletimize. şöyle bir istatistik var (kaynak prof. dr. mustafa ertek, sağlık bakanlığı refik saydam hıfzıssıhha merkezi başkanı):
    - son bir yılda kendi kendine ilaç kullanımı; % 48.1
    - evde antibiyotik bulundurma oranı % 25
    - doktordan antibiyotik talep etme oranı: % 17
    - doktor tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanma oranı % 26
    - son bir yılda genel antibiyotik kullanım oranı; % 57
    - kendi kendine antibiyotik kullanım kullanımında en önemli gerekçe soğuk algınlığıdır ve % 51.3 oranındadır.
    - eczaneye danışarak ilaç kullanma oranı % 1.7’dir.
    - arkadaş, tanıdık tavsiyesi ile ilaç kullanma oranı % 0.6’dır.

    bugün türkiye'de antibiyotik direnci %60'lara varmış durumda. kabaca istatistiklendirirsek her on antibiyotik tedavisinden altısı işe yaramıyor. bu durum hem çok kıymetli sağlığın, hem de öz kaynakların çarçur edilmesinden başka nedir? sadece bu nedenle bile, prospektüsünde yıllardır reçetesiz satılmaz yazan ama neredeyse para üstü gibi verilen antibiyotiklerin reçeteye tabi olması son derece doğrudur.

    ancaaak

    2-yanlıştır ve altında çapanoğlu vardır
    gelecek altı ay içinde aile hekimliğine performans sistemi getirilecek. bu durum aile hekimliği kongesinde açıklandı. devam etmeden önce halen devam eden sistemle ilgili kısa bir hatırlatma yapalım:
    her aile hekiminin üst sınır olarak 4000 hastası bulunabilir. ancak hekimin maaşını belirleyen esas kriterler gebe ve çocuk takipleridir. yani kendisine kayıtlı ne kadar çok gebe ve çocuk varsa maaşı o kadar yükselir. muayene, tetkik ve reçete sayılarının maaşa hiçbir katkısı yoktur. günde 10 hasta da baksanız, 100 hasta da baksanız, size kayıtlı hasta sayısına göre maaşınızı alırsınız. bu sayede bir çok asm'de artık daha kaliteli muayeneler, insani şartlar altında gerçekleşmekte, doktorlar başlarını kaşıyacak vakit bulabildikleri için hastalarına daha fazla özen gösterebilmekte, günlük 30 hasta bakan bir doktor, hasta başı 20 dakika gibi dünya sağlık örgütü'nün önerdiği süreleri yakalayabilmektedir (not: imkanı olup yapmayan varsa sabim'e şikayet edilebilir, şiddete gerek yok).

    fakat performans sitemi hekimlere de getirilirse, açık konuşmak lazım, her hekim gün içinde daha fazla hasta bakmak isteyecektir. "ben kaliteli hizmet vermek istiyorum" doktorlarını da buna mecbur etmek için hasta sayısınının maaş kriteri olması durumunu devreden çıkartıp, doğrudan muayene sayısına yönelebilirler (sistemin detayları belli olmadığı için spekülatif davranmak istemiyor ve bu kısmı bitiriyorum) ancak dikkat edilecek husus muayene sayısı arttıkça, hastaların ödeyecekleri muayene katkı payları da artacak, ilaç yazıldıkça reçete katkı payları şişecektir. yani devlet hekimi, devlete kaynak aktaracak bir silah olarak kullanma yetkisine sahip olacaktır. bugün türkiye'de bir yılda 340 milyon reçete yazılıyor. yeni düzenlemeden sonra ya bu sayı -diyelim ki- 500 milyona ulaşacaktır ki bu da 500 milyon muayene ve 500 milyon muayene katkı payı ve 500 milyon reçete katkı payı anlamına gelmektedir. hesaplayalım:
    muayene katkı payı: 8 tl. 160 milyon yeni muayene= 160 milyon x 8 = 1 milyar 280 milyon tl (elde edilen gelir yeni gelir)
    reçete katkı payı: 3 tl. 160 milyon yeni reçete= 160 milyon x 3 = 480 milyon tl (elde edilen yeni gelir)
    elde edilen tolplam yeni gelir: 1 milyar 760 milyon tl
    bugünkü sağlık harcaması yıllık 44 milyar tl (2012). bu rakam 2011'e göre %21 artış göstermiş. bunun 13 milyar 865 milyonu ilaç giderleri. bu rakam ise bir yıl öncesine göre %9 azalmış bir rakam. bu arada hastane başvurularında da %15'ten %23'e fırlama gözden kaçmıyor.
    kaynak buradan eczanelerin de nasıl erimeye başladığını görebilirsiniz (enflasyona karşı %24). birazdan nedenine geleceğiz (eczacılar çok kazandı, hepsi audi aldı sığlığını bir kenara bırakırsanız sağlık ekonomisinin nereye gittiğini görebilirsiniz, türkiye'de kurulacak zincir eczanelerin hepsi walgreens mi olacak zannediyorsunuz?) (bkz: cüneyd zapsu)

    bu kısmı "ya" diyerek açmıştım; ya muayene sayısı artacak, ya da halk kendi ilacını kendi almaya yönelecek. 2 liralık ilacı 12 liraya almak istemeyecek. e o zaman nerede kalacak sosyal devlet? bu konuyu sigortalı olmayanların 213 tl ödeme zorunluluğu başlığında enine boyuna tartıştık zaten. fakat reçetesiz alınabilecek ilaçların 2 liralık ömrü de çok uzun olmayacak.. zira bir ilaç reçetesiz satılmaya başlanırsa çok büyük ihtimalle yakın gelecekte geri ödemeden tamamıyle çıkartılacak ve sonunda 2 lirayken 6-7 lira olacaktır.

    devlet bir şekilde sağlık harcamalarından elini eteğini çekmek, belirli grup ilaçları geri ödemeden çıkartmak, o ilaçlarda serbest fiyat politikası uygulatmak niyetinde. bu çok açık. bu ilaçların satılacak oldukları yerler de belli. (bkz: a 101), (bkz: for you) (eczaneler neden eritiliyor sanıyorsunuz) yani devlet bir yandan gelirini arttırmak, bir yandan giderini azaltmak ve bir yandan da yandaşlara yeni alanlar yaratmak arzusunu, sağlık hizmetlerini "halk içindir, fazlası zararlı" kisvesi altında kamufle ederek ve birbirini takip ettiğinde farklı anlamlar yüklenebilecek kanunları aralıklı olarak çıkartarak -şimdilik- fazla su yüzüne çıkartmadan tatmin etmektedir.

    tüm kanunlar arka arkaya incelendiğinde hükümetin asıl amacı kabak gibi ortaya çıkmaktadır. temennim, en azından bilinçsiz ilaç kullanımının bir nebze de olsa azalmasına yaraması. yoksa ardından gelmesi muhtemel olanlarla iyi yönlerini komple sıfırlayan bir tasarı olarak sağlıkta dönüşümün kara lekelerinden bir olarak yerini alacaktır.

    şu haliyle gdo'lu besinlere, iki hafta bozulmadan duran ekmeklere, 10 gün taze kalan günlük sütlere, glikoz şurubuna, gıda boyasına, plastik ambalajlara gıkını çıkarmayan bir hükümetin halkın sağlığını düşündüğünü zannetmek partizan naiflikten başka bir şey değildir.
27 entry daha
hesabın var mı? giriş yap