4236 entry daha
  • dün gittiğim ve bu ülkenin en güzel kadınlarını, en güzel delikanlılarını taksim’de bir arada, omuz omuza direnirken gördüğüm eylemdir.

    mesaiden çıkan, dersi biten, yemeğini yiyen kadın erkek her yaştan “çapulcu”lar; osmanbey’den itibaren taksim’e doğru ilerliyordu.
    yolda gaz maskesi satanlar, baret satanlar da vardı bolca. durup alanlar beşer onar alıyorlardı ki meydanda ihtiyacı olanlara da verebilsinler fazlasını.

    gezi parkının girişinden itibaren barikatlar görünmeye başladı. sanki barikatlara kadar olan kitle ve barikatlardan sonraki kitle birbirinden farklı gibiydi. alis harikalar diyarına geçen sihirli bir kapıdan geçip; dışarıdaki ağırlığından, kirinden, tozundan kurtulmuş gibiydi sanki kitleler.

    barikatları geçenlerin yüzünde aydınlığın yalabı, gözlerinde ezgilerin kadife ışıltısı; nasıl minikler daha bazıları; daha çocuklar, bir avuç kedi yavrusu kadar bedenleri.
    sorsam; “nasıl sığdırdın bu koskoca yüreği bu küçücük bedene”; incecik ve fakat kendinden büyük sesiyle, içinde birikenleri, yok sayılmanın kemiğe dayanan bıçağını anlatacak yorulmadan.

    çoğu genç, öğrenci, çocuk yaştalar bize kıyasla hatta. gezi parkının girişinden itibaren yeni gelenler, nöbeti devredenler; patikalar haline gelmiş kazılmış metro çalışmalarının kenarları.
    küçük bir yeri çevirmişler bantlarla; taksim halkındır yazıyor. tahta parçalarıyla yazılmış; ki dönüşte şahit olacağımız üzere ışıklandırılıyor mumla gece o tahtadan harflerin üzeri.

    parkın ortasında sesler gürleşiyor. tgb başkanının konuşması ve “bu memleket bizim” şarkısını hep bir ağızdan söyleyen kitleye karışıyoruz dostlarla.
    sonra herkes çöksün istiyor mikrofondaki ses. hep birlikte çöküyoruz. ve dalga dalga büyüyen, “her yer taksim” sloganıyla tüm türkiye’de eylem eylem sokağa akan halkın yoklaması alınıyor temsilen.
    - ankara
    - burdaaa!..
    - izmir
    - burdaaa!..
    - bursa
    - burdaaa!..
    - eskişehir
    - burdaaa!..
    .....

    tüm tükiye bu eylemlerde, tüm türkiye taksim’de.
    ne güzel yazmış herkesin popisi kendine*
    “ıhlamurderede sıkıştırıldığımızda ve artık yardımın gelmeyeceğini anladığımızda bağıra bağıra "çocuklar direnin, direnin çocuklar, güzel günler göreceğiz, güneşli günler. motorları maviliklere süreceğiz" diye hep bir ağızdan şarkılar söylerken, en umutsuz o anlarda bile umut doluyuz. galeyana asla gelmiyoruz. taşkınlık yapmıyoruz. kırıp dökmüyoruz. biz diye bahsettiğim bir grup değil. hepimiz. hiç bir parti ya da örgüt kendine mal edemez. o meydanlarda sallanan bayraklar öylesine komik ki. çünkü bana yıllarca satır sallayan ülkücüyü kolluyorum kaçarken, o da kürdü kurtarıyor polisten. ben ülkücü olduğunu bilmiyorum, o kürt olduğunu bilmiyor. çünkü orada insanız. tüm kimliklerini bıraktı direnişçiler.”
    .....

    gezi’nin iş makinelerinin hırpalamalarından sağ çıkan çimenlerinin, göğsü parçalanmış toprağının üstünde oturmuş; yürekten bölüşülmüş ekmeğini yiyor, dirençlerince berrak suyunu yudumluyor insanlar.
    yorgunluk bedene ilişmiş bir parça toz sanki. belli; bir şey olsa, direnç yeniden alevlense polisin müdahalesiyle; eliyle silkeleyip yorgunluktan eser yokmuşçasına dimdik ayakta olacaklar hepsi.
    gümüşsuyunda atılan gaz mı ulaşıyor oraya kadar yoksa tepede dönüp duran helikopterden mi gaz atıyorlar bilmiyoruz; ancak maskeler, deniz gözlükleri takılıyor hemen.
    maskesi olmayana maske verenler, ellerinde spreylerle sulandırılmış talcid sıkıp imdada koşanlar var adım başı.
    “ovuşturmayın” diyorlar gözlerinizi, az sonra geçiyor zaten etkisi bir miktar. ki zaten gazın en yoğun olduğu yerlerden farklı böyle rüzgarla gelen serpintinin etkisi.
    bir şenlik havası hakim gezi parkında.

    parkı geçip meydana doğru ilerliyoruz.
    takım formaları, atkıları var bir çok gençte. önümde gs formalı bir çocuk yürüyor. sırtına kalemle şöyle yazmış; "beşiktaş sen bizim her şeyimizsin". bu direnişin yıldızlarından biri de çarşı; hak etti bu saygıyı...

    ilerliyoruz.
    meydanda anıtın üstünde bayraklar, afişler asılmış kırmızı bez üzerine sarı yazılarla.
    akm’nin üstünde, sol başta, gelenleri selamlayan deniz; yanında sloganlar, direnişin 68’e selam duran imgeleriyle afişler.
    bankaların tabelalarına sprey boyalarla yazılmış tepki yazıları. otobüs duraklarının ordan the marmara’ya kadar, gümüş suyu’nun girişine kadar hınca hınç bir kalabalık.

    otobüs duraklarını geçince, vakıf bank’ın önünde yanmış bir araç, ve az daha duraklara yakın bir noktada kullanılamaz hale gelmiş canlı yayın aracı duruyordu.
    görmeyen, duymayan, konuşmayan ama meydana getirilmiş o meşhur, sarı canlı yayın aracı. üzerindeki “satılık basın” yazısı üzerinde, basının bu ibretlik suskunluğunun heykeli gibi meydanda bir utanç heykeli gibi duruyordu.

    az daha ilerleyince peş peşe iki barikat gümüşsuyu’ndan beşiktaş’a inişin güvenliğini kademelendiriyor.
    alttaki barikatı geçince kitle kalabalık. beşiktaştan yaralanarak dönenler, yoğun gaza maruz kalanlarla yer değiştirmek için ilerleyenler sürekli bir hareketlilik halinde.
    kenarda bekleyen ve ilerleyenlerin dudaklarına, burnuna, maskelerine vicks sürenler karşılıyor bizi. ağzımız burnumuz çocukluğumuzun o ağır mentollü kokusuyla özlem gideriyor.
    pet şişeden yaptığı maskeye bakıyoruz bir gencin. yanındakiler streç filmi birbirlerinin kafasına, gözüne sarıyorlar. herhalde dünyanın en ucuz ve zekice maskesi olsa gerek bu yaptıkları.
    başka yerde görseniz dalga geçeceğiniz, güleceğiniz bu sahne gururlar yüreğinizi öpüyor. belki 20 yaşında ya var ya yok oradaki 7-8 kişilik streç filmci çocuklar.

    maskeler, gözlükler takılıyor; gazın etkisi buralara kadar geliyor. herkesin gözleri yaş içinde. gazdan etkilenip öksürenler, geri çekilip kendini toparlayıp tekrar ilerleyenler ve kenarda duranlar da var.
    önceki günler de gelenler ve ilk günkü gazdan daha farklı bir gaz kullanıldığını söyleyenlerden öğreniyoruz yediğimiz gazın daha farklı bir gaz olduğunu.

    aşağıda yoğun gaz saldırısı var. yukarıda sloganlar ve tepki.
    daha aşağılara, gazın yoğunlaştığı yerlere doğru tereddütsüz ilerleyen gençler, çocuklar peş peşe. üçerli beşerli yürüyorlar. sloganlarla, minicik bedenlerinden taşarak ilerliyorlar.

    yüzlerine bakıyorum insanların. maskeler çıkarılınca, gözlükler aralanınca daha görünür oluyor güzellikleri.
    ülkemin camila vallejo’ları, güzeller güzeli kadınları; gencecik delikanlıları onlar…

    dün; ülkemin en güzel kadınlarını, en güzel delikanlılarını gördüm ben taksim’de.
    kimi kısacık boyu ve kilolarıyla güzellik yarışmalarındaki ruhsuz kraliçeleri cebinden çıkaracak kadar güzeldi, kimi yüzündeki eğri büğrü burnuyla dünyanın en yakışıklı adamlarından daha yakışıklıydı.

    dün, ondan önceki gün, daha önceki gün ve daha önceki günlerde taksim’de; yeni yılda kalabalığın arasına karışıp kadınları taciz eden itlerden başka türlü insanlar vardı.
    ekmeğini bölüşen, kadınlı erkekli yan yana oturup şarkılar söyleyen; kimsenin dini, dili, ırkı nedir diye merak etmeyen on binler.

    bu ülkenin güzel insanları; iyi ki varsınız…

    edit: yetmedi. bitmedi daha doğrusu. eve döndüğümde sokakta teyzeler, çocuklar, amcalar; her yaştan halk sokakta ellerinde tencere tavayla eyleme destek veriyordu. semt semt, en olmaz dediğiniz mahallelerde sokaktaydı dün yine insanlar. balkonundan, penceresine bayrak asmış insanlar belkondan, camdan alkışlayarak selamlıyordu geçenleri.
    demek apartmanlar, evler, sokaklar dolusu çapulcusu vardı bu istanbul'un...
8360 entry daha
hesabın var mı? giriş yap