26 entry daha
  • bir konservatuvar (opera) mezunu ve bir öğretmen olarak bazi seyler yazmak istiyorum. hani bunun içinden gelmiş, az çok nelerin olduğunu, döndüğünü bilen birisi olarak.

    ilk sözüm "beni ilgilendirmez, zaten dinlemiyorum" culara. evet kimse bati muzigini, operayi, senfonileri, muzikalleri, baleyi, vb. sevmek zorunda degil. fakat bunlari dinlemiyor/izlemiyor olmak demek, devlet opera ve balesinin kapatilmasi ile alakali savunmalari icin yeterli bir arguman degil. yarin öbür gün, senin hoslandigin türde bir seyin kapatilmasi/form degistirmesi durumunda da baskalarindan destek gormediginizde hissedeceginiz sey belki de en iyi cevap olur. ki dilerim boyle bir sey de yasanmaz.

    klasik müzik bir kültürlenme işidir bana göre. dinlemeyen kültürsüz demek değil bu, doğru anlaşılsın istiyorum. bu tarz müzikleri sevmek, içe sindirmek, belli bir zaman ve belli bir kültürlenme gerekir. işte o zaman dinlediğin müziklerdeki farkı görebilir, hangi orkestranın daha iyi çaldığını görebilir, hangi baritonun sesini daha iyi çevirdiğini farkedebilir, ses renkleri hakkında fikir edinebilir, şeflerin gerçekte ne işe yaradıklarını, hangi şeflerin neleri doğru neleri yanlış yaptığını anlayabilir, terzetlerde düetlerde quartetlerde nasıl bir uyum olup olmadığını kafanızda tartabilirsiniz. ve bununla birlikte daha pek çok şey.

    bu bizim öz müziğimiz değil, kültürümüzde yok diyorsunuz fakat şu bir kere anlaşılmalı. "çokseslilik" dünyanın kendisinde, sesin yapısında zaten olan bir şey. "doğuşkanlar" konusunu araştırmanızı isterim mesela. bir sesin içerisinde aslında farklı seslerin de tınladığının anlaşılması gerekiyor. kaldı ki bu çok seslilik sadece müzikte değil, hayatın her alanında var olan ve olması gereken bir şey. yurtdışında olan bir şey, kiliselerde küçücük yaşlarda o çok sesli eserlerde yer alan çocuklar. daha küçük yaşlarda nota öğrenen, büyük eserleri seslendiren. bizde malesef böyle bir sanatsal/kültürel durum olmadığı için, bunun anlamını anlayamıyoruz. ne zaman ki, bir elin parmaklarını geçmeyen çocuk korolarına gidiyor çocuklarımız, o zaman farkediliyor bunun anlamı. o zaman görülüyor çocukların o korolarda söyledikten sonra aldığı kültür, sahip oldukları sosyal yaşam şekli, arkadaşlarıyla olan ilişkilerindeki olumlu gelişmeler. emin olun o çocuklar, diğerlerine göre çok daha sosyal oluyorlar ve çok daha doğru ve güzel "tınlıyorlar" normal hayatlarında da.

    ---

    gelelim şimdi iğne/çuvaldız olayına.
    eleştirilerden en doğru olanı şu. yukarılarda birisi yazmış, yürüyüşlere - toplantılara kimsenin gelmediğini.
    geçtiğimiz günlerde, solist arkadaşlarımdan bir tanesinden şöyle bir şey duydum ve çok üzüldüm.

    "bu kapatma olaylarıyla alakalı gidişata dair bir toplantı yapıldı, 20-30 kişiden fazlası gelmedi."

    işte acı olan bu. daha sanatçıların kendileri, başlarına geleceklerden bihaber. veya umursamaz. kadrolu sanatçıların bir kısmı kendilerine bir şey olmayacağını düşünüyor sanırım ama büyük tehlike.

    kadroluların, sözleşmelilerin, yani hangi formatta çalışıyor olurlarsa olun bu sanatçıların birlik olması gerekiyor. sadece birlik olmaları değil, diğer sanat dallarındaki meslektaşlarıyla da birlik içinde olmaları gerekiyor.

    tiyatrocular yürüyüş yapar, içlerinde operacıları göremeyiz. operacılar yürüyüş yapar, tiyatrocuların haberi olmaz. bu kopukluklar olmasaydı ve toplu bir ses verme, toplu bir başkaldırı olsaydı, şu an kimse size dokunamıyor olacaktı.

    olayın bir de konservatuvar bazı var. geçen yakın bir solist arkadaşım da bundan bahsetti, konservatuvarda okuyan pek çok genç gelecek kaygılarıyla, başlarına az çok ne geleceğini bilerek, maddi kazançlarının düşük olacağını bilerek, sırf bu işe gönül verdikleri için "6 sene" boyunca şan okuyorlar konservatuvarlarda. sadece sınavlara hazırlanmıyorlar bu sürece, sağlıklarına, uyku düzenlerine dikkat ediyor ve çok büyük bir efor sarfediyorlar. sırf bu işe gönül verdiklerinden.

    e sen bu konservatuvarlı gençleri bilinçlendirmezsen eğer, eğer bu gençleri de bilinçlenridmeyip kendi kurumun içinde sadece bu savaşı verirsen her zaman bir şeyler eksik kalacaktır.

    opera, tiyatro, bale ve diger tüm sanatsal kurumlar, o sanat dallarını okuyuan gençleri de içerecek büyük bilgilendirme toplantıları yapmalı ve buna göre hareket etmeliler.

    malesef bu konularda çok karamsarım.

    --

    ek: yazmayi unuttugum bir sey var. opera-bale seyircisi az cok bellidir. evet oyunlar, temsiller her zaman full'dür ama bu devamli farkli insan sirkülasyonu var anlamina gelmiyor. kemikleşmiş seyirciye yapiliyor yapilan eserler. bu sebeple, oyunlar içerisinde oyuncularin pankart açmasi veya oyun sonlarinda seyircilere yönelik yaptiklari şey biraz "körler sağırlar birbirini ağırlar" gibi oluyor, kaba tabirle. ve bundan herkesin haberi olmuyor dolayısıyla. bu yapilmasin demiyorum, yapilsin elbet, o seyirci de bilinçlensin.

    fakat geniş sanatçı katılımlı , "organize" olunabilmiş, "zeki"ve işi bilen insanların yönetiminde yapılacak toplantılar/yürüyüşler/eylemler ancak sonuç verebilir. yoksa biz de aile içerisinde çok şeyi kınıyoruz evde de, kimsenin haberi yok.
100 entry daha
hesabın var mı? giriş yap