4 entry daha
  • "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi yakın tarihimizin en önemli olaylarından biridir. daha önce hiçbir eyleme, toplumsal harekete bu kadar geniş katılım olmamıştı. neredeyse tüm türk halkı olarak akşamları 21:00'da bir dakikalığına ışıkları kapatıyor, ellerimize aldığımız tencere, tava kapaklarıyla ses çıkarıyorduk...

    aslında, bu eylem tarzı tembel halkımız için çok yerinde bir buluş olmuştu. oturduğumuz yerden eylem yapıyorduk. tutuklanmak, gözaltına alınmak, yasal işlemler bir yana; cop yemek, işkence, ölüm orucu diğer yana... tavrımızı ortaya koyarken evimizin korunaklı ortamında üşümüyor, susuz kalmıyorduk. hatta, televizyon seyretmeye, yemek yemeye, sohbet etmeye devam bile
    edebiliyorduk. tam ağzımıza layık bir eylemdi bu. hızla toplumun tüm kesimlerine yayıldı. isteğimiz çok netti. temiz bir toplum istiyorduk. ve bunu, şu, bu, o demeden, tüm siyasi görüşlerden insanlar olarak hep birlikte istiyorduk... bir anda kendimizi yeni bulduğumuz eylem biçiminin cazibesine kaptırdık. bin yılların getirdiği umursamazlığımız şipşak değişiverdi. tavrımızı ulusça koyduk ortaya. ne tarafta olduğumuzu gösterdik... iktidarı ellerinde tutanlar nefeslerimizi enselerinde hissetmeye başladılar, dünyanın kaç bucak olduğunu göstermemiz an meselesiydi. onlar şimdilik anlamasalar da dengeler değişiyordu. ilk kez silkinip ayağa kalkıyorduk.

    yoksa kalkar gibi mi yapıyorduk?

    geçen zaman içinde iktidarın tepetaklak devrilişini izledik hep beraber. yerine gelen iktidar ne kadar farklıydı tartışılırdı... tartışılır mıydı? iktidarın ilk günlerinde bunlar konuşulduysa da gelişmeler gösterdi ki, pek tartışmaya gerek yoktu. aynı tas aynı hamam gidiyorduk. eylemi yapan kişiler olarak biz evlerin salonlarından devrim yapamamıştık. olup bitenin sıcak yuvalarımızın oturma odalarından aldığı güç yadsınamazdı; ama buna en fazla salon tipi ihtilal denirdi. isimler dışında değişen pek bir şey yoktu sanki... hatta, gelen gideni özletiyor muydu neydi?

    yeni iktidar "sessiz çoğunluğun sesi" oluvermişti. ama bu kadar çıkıyordu sessiz çoğunluğun sesi. sessiz çoğunluğun sesi dediğimiz şey, kuzuların sessizliği'nden ibaret gibiydi.

    ya yanlış taraf olmuştuk; ya da taraf olamamıştık.

    ***

    sonra internet girdi hayatımızın en derinlerine kadar.

    ve...
    ta ta!

    artık biz de bilgilerimizi ve düşüncelerimizi kolayca yayabiliyorduk. bazı internet sitelerinin takip oranları televizyonlardaki programlardan çok bile olabiliyordu. üstelik biz de fikirlerimizi oralarda söyleyebiliyroduk. sessiz çoğunluğun sesi acayip çıkmaya başlamıştı. kim tutardı bizi?

    kazın ayağı öyle değildi. bunu da yorumların altına eklenen "bu yorumu beğendim/beğenmedim" seçeneklerinin ortaya çıkmasıyla gördük. biri bir şeyler yazıyordu, biz de onun yazdıklarını oyluyorduk... büyük ihtimalle o puanlama tuşları iyinin güzelin öne çıkarılması için koyulmuştu oraya. iyiyi gören örnek alsındı.

    ama çoğumuz kendine yakışanı yaptık... bir yandan o tuşları, bir yandan da emek harcayanları sabote etmeye başladık. gizli kimliklerimizle basıveriyorduk tuşlara. sadece tuşlara basan bir grup türedi... düşüncelerini itiraf etmektense, kendi gibi düşünmeyenlerin düşüncelerini sabote eden bir grup. itiraf etmeye zorlandığımız bütün pislikleri tuşlara kusuyorduk grupça. içimizdeki insan değildi uyanan... taraf olamıyorduk bir türlü; ama talan etmeyi pek iyi beceriyorduk. artık yazmak yerine yazılanları oylamaya başladık sadece. içimizdeki uyanan şey yattığı yereden açan kabak gülünden ibaretti...

    taraf olmaktan anladığımız, kendi tarafımızı ortaya koymadan tarafların canına okumaktan ibaretti. bir taraf olduğunu düşünen, gösteren herkese, her şeye basıyorduk eksi puanı... tıpkı lisedeki matematik öğretmenim gibi.

    - igi dene egsi, otur!

    doğruya doğru diyemiyoruz çoğu zaman. ve biz doğruya doğru diyemezken kötüler yemen'e kadı* olmakla kalmıyor; tahran'a molla, bağdat'a hıyar, waşington'a busht oluyorlar...

    doğruya doğru, eğriye eğri demek gerek açıkça. taraf olmak gerek. ve taraf olmanın yolu tuttuğun tarafı ortaya koymaktan geçiyor...

    taraf olmayan bertaraf olur...

    *** *** ***

    sözlük'e özel bir küçük ayrıntı: aslında iyi olan entry'leriniz "sevilmeyen entryler" arasına mı girmiş? bir düşünün bakalım; siz diğerlerinin aslında iyi olan entry'lerine ne puan veriyorsunuz?
27 entry daha
hesabın var mı? giriş yap