14 entry daha
  • filme karşı alınan pozisyonlar, genellikle, marine vacth'ın oynadığı isabelle karakterinin içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi "arayış" veya "boşluk" kelimeleri ile niteleme yönünde birer profil çiziyorlar. bunlardan "arayış" kelimesini yeğleyenlere hak verebiliriz. zira françois ozon da 95 dakikalık filmini neredeyse salt göstererek bina ettiği için, ve izleyiciyi saklı olan anlamları aramaya ittiği için, "arayış" kelimesi —her ne kadar öyle olmasa da— filmin tüm olayını özetler bir kelime olarak dahi görülebilir. fakat "boşluk" öyle değil. «isabelle "boşluk"ta olan bir karakterdir» cümlesini içeren tüm yorumları, istemeye istemeye genel ahlakçılık ile yaftalıyorum ben. ve bu yorumu yapanlara «peki nedir bu "doluluk"?» sorusunu sorduğum zaman hiçbir "dolu" cevap alamıyor olmam da, az evvel yapıştırmaya yeltendiğim yaftamın ne denli yerinde olduğunu gösteriyor bana.

    yani bir düşünelim —ama ne olur ülke normlarından çıkıp, ideal dünyanın normlarında düşünelim—, isabelle karakteri fahişeliği illa para kazanmak için mi yapmalı? ki onun böyle bir amacının olmadığını evvela ailesinin gayet varlıklı oluşundan ve fahişeliği sırasında biriktirdiği onca paraya annesi tarafından el konulmaya çalışıldığında verdiği, daha doğrusu vermediği tepkiden anlayabiliyoruz. isabelle için sözkonusu olan tüm olayın aslında "seks yapmak" olduğunu çıkarmamıza vesile olan da tam ihtiyaç duyulan anda hikayeye dahil olan alex karakteriydi. alex, isabelle için bir "tek eşlilik" denemesiydi (genel ahlakçı yapımız bu denemeyi "normalleşme denemesi" olarak da anabilir). ve isabelle'nın alex ile olan ilk sevişmesinden kısa bir süre sonra ayrılmak istemesi ve fahişelik yaptığı sırada kullandığı telefon hattına geri dönmesi, bu denemenin tamamiyle başarısız olduğunu gösteriyordu.

    hikayeye françois ozon üzerinden baktığımızda ise fahişelik temalı filmlerde izlenen sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen yol çeşitleri arasına eklenmiş (en azından benim tespit edebildiğim kadarıyla) yepyeni bir yolun mütevazi mimarlığını görüyoruz. fahişelik temalı filmlerde takınılan tutum, genellikle, (hatta yakın zamanda izleyip pek beğendiğim "l'apollonide souvenirs de la maison close"da bile) bir kadını fahişeliğe iten sebeplerin daima "ekonomik temelli" olduğu yönündeydi. örneğin, 2012'de vizyona giren stephen elliott imzalı "about cherry" filmi de bundan öte bir şeyler söylemekten epey uzaktı. ki, daha evvel pek çok kez çizilmiş bir çizginin üzerinden bir kez daha geçmekten fazlasını yapamayan film, bu dayanak noktası üzerinden her fırsatta eleştirilmişti. "about cherry"ye yöneltilen eleştiri oklarının "jeune et jolie"ye hiçbir şekilde yöneltilmemesinin, aksine, filmin özgünlüğü konusunda herkesin hemfikir olmasının sebebi de buydu.

    yani, diyebiliriz ki, "fahişelik" isabelle için bir "hobi"den farksız. bu yüzden, "l'apollonide..." hakkında yazdıklarımda kullandığım "seks işçiliği" tabirini "jeune et jolie" için kullanamıyorum. zira isabelle yaptıklarını bir iş olarak görmüyor. o, yalnızca, tekrar tekrar seks yapmak istiyor. ve bunu tek bir genç erkekle değil, gerekirse tek ayağı çukurdaki ihtiyar bir adamla ve hatta tek ayağı çukurdaki ihtiyar bir kadınla da yapabilmek istiyor.

    yani isabelle, «gencim, güzelim» diyor ve ekliyor, «neden alayına gitmek varken, balayına gideyim?»

    bütün bunların yanı sıra, filmin türkçe afişini hazırlayan "hassas" yetkililer için de bir takım laflar hazırladım. birkaç gün önce masiva'nın da layıkıyla nitelediği gibi, afiş adeta "sakat" bırakılmış. orijinal afişte marina vacth'ın kalçaları ve sol göğsü görünüyordu. kalçalar, basitçe bölgesel aydınlatma uygulanarak bir güzel kapatılmış. doğrusu buna diyecek yok. fakat açıkta kalan göğsü —ki afişleri karşılaştırmasam o göğsün varlığının ayırdına dahi varmazdım ben— kapatmak için göğüs bir güzel ameliyatla alınmış, oluşan boşluk ise saç ekimi yapılmak suretiyle giderilmeye çalışılmış. ortaya da şöyle bir garabet çıkmış: orijinal fransa afişi vs. ameliyatlı türkiye afişi (edit: şöyle yanyana koydum, daha düzgün oldu)

    öyle bir ülkede ve öyle bir haldeyiz ki, "seks"in hayatımızdaki yerini tartışabilmek şöyle dursun, bir film afişindeki kadın göğsüne dahi tahammül edemiyoruz.

    ozon bizim neyimize?..
55 entry daha
hesabın var mı? giriş yap