47 entry daha
  • şimdi buraya yazı yazarak komik bir çelişki içine giriyorum. burda 68 entry görünce içim titredi. bozcaada, kimsenin var olduğunu dahi bilmesini istemediğim bir yer. 3 yaşımdan beri yazın giderim ve itiraf etmem gerekir ki artık gitmeye, nasıl değiştiğini görmeye korkuyorum. param olsa bütün adayı alır, tek bir çivi çaktırmam.

    kendine has ağzı, (vaaamış, geemişim) ve adadaki insanların genişliğinden, hayata bakışlarının rahatlığından dolayı da, gerçekten huzurlu bir yerdir bozcaada. illada bahsetmek istiyorum, inanılmaz insanlar yaşar adada, örneğin artis gibi. (gerçek adı bu mu bilmiyorum, dünyanın en güçlü + naif adamı, cüssesinden hiç beklenmiycek ağırlıkları kaldırabilir ve hatırlıyabildiğim kadarıyla çok cüzii paralara çalışır).

    ben hayal meyal hatırlıyorum adanın 80'li yıllarını, ama 60'lı yıllarından da, dinlediğim kadarıyla bahsediveriyim. adadaki ilk yazlık evler benim bildiğim kadarıyla "7 evler" diye bilinen ve mağaraya benziyen (hehehe) taş yapılar. bu evler yapılırken, ya da yapılmadan önce, "7 evler" sakinlerinden, sulubahçe - kasaba yolunu gerçekten katır sırtında geçen insanlar tanıyorum, bu da o zamanlar adanın nasıl bir yer olduğunu kafanızda daha iyi canlandırabilir umarım. bir de yazlıktaki herkesin 81'de diana ve charles'ın düğününü görmek için ayazmanın tepesine, televizyon bulunan bir restorana (boruzan sanırım) gidişleri anlatılır (alet siyah-beyazdı allah bilir). gene dedemin anlattığına göre o zamanlar adada sadece bir tane station wagon anadol taksi varmış, geri vitesi bozuk olduğu için de manevra kabiliyeti epey sınırlıymış.

    neyse gelelim 80'lerin ortalarına ki, ben bişeyler hatılıyabiliyim. adanın güneyine, sulubahçe, ayazma cıvarına daha elektrik gelmemiş, gaz lambaları sabahtan dolduruluyo, buzdolapları tüplü. televizyon yok, özel radyo olmadığı, bozcaada allahın unuttuğu bir yer olduğu için, trt fm bile yok, sadece uzun dalga yunanistan yayınları, bbc world service dinlenebiliyo, belki trt uzun dalga yayınları da dinlenebiliyodur... vahitin yeri henüz açılmamış, ya da beyaz bir karavandan ibaret, ayazma plajı şimdi belki kışın bile olmadığı, olamadığı kadar boş, hatta bomboş, bir tane şezlong, bir tane şemsiye bile yok! iğde ağaçları güdük, alabildiğine top top kekik dolu geniş araziler ve vahşi, el değmemiş doğa var, arada da, püfür püfür esen rüzgarda hışırdıyan bağlar ve buz gibi bir deniz... evet evet denizi kesinlikle hayatımda girdiğim, en soğuk deniz. (kasıla kasıla titriye titriye 3 - 5 dakikada giriliyo). gece 5 kilometrelik alanda bir tane bile sokak lambası olmadığı, evdeki gaz lambalarının ışığı da bi halt aydınlatmadığı için, gökyüzünde ne var ne yok görülürdü ki, bunun ne kadar muhteşem bişey olduğunu gerçekten anlatamam! biz de (bacak kadardık), hareket eden uçakları, veya uyduları görüp, "ufoooooo!!! ufoo gördüüüükk!!" diye koşardık (haklıyız aslında), elimizde de uc buyuk pille calisan metalik gri el feneri* vardı. adada o dönem hiç bir aktivite olmamasına karşın (şimdi az da olsa var, korkarım giderek artıyo da) hayatımda en eğlendiğim yerdir bozcaada. yine o zamanlar adaya araba vapuru da yoktu. ulaşım iki tane araba alabilicek şekilde modifiye edilmiş motorla sağlanırdı. bunlardan bir tanesi necdet kaptanındı ve az çok feribota benziyen motoru 4 araba alırdı. diğer motorun adı yakar'dı ve tasvir etmekte zorlanıcağım, ama olabilicek en iğreti şekilde 2 araba alırdı ki, bir seferinde dalgalarla boğuşurken arabaların denizin dibini boyladığı anlatılır, ne kadar doğrudur bilemem. sonraları, binilmesi yine oldukça zor olan çıkartma gemileriyle ulaşım sağlanmaya başlandı. bu gemiler askeri araçlara göre dizayn edildiği için, arabalar altını vururdu, millet küfrederdi, ben de sevinirdim!

    gelin görün ki, yakın zamanda adaya feribot seferleri başladı, adanın yolları genişletildi; mesela ayazmanın tepesine gelirken 3 şerite çıkan* bir asfalt "köy yolu" var. şimdi adada trafik var, trafik polisi bile var! bir bozcaada trendi aldı yürüdü, millet gelip kah ara sokaklarında, kah batı fenerinin yanına yapılan rüzgar türbinlerinin önünde klip çekiyo, filmler çevriliyo. eskiden doğru dürüst yolu olmayan batı feneri'ne dümdüz yol açıldı. gerçi evet, rüzgarda dönen devasa pervaneler adaya ürkütücü, gizemli bir hava veriyolar, ama işte... dalga geçmiyorum, bazen kabuslar görüyorum; 10 katlı apartmanlar dikilmiş oluyo sulubahçe'den ayazma'ya kadar.

    ...neler hatırladım, enid blyton'un afacan beşler romanlarında bazen bu 5'ler allahın unuttuğu bir yerde tatile giderler muthiş vakit geçirirlerdi. işte bozcaada da gizli ada gibi, ya da miço'nun adası gibiydi... bir gizemi, bir ruhu vardı.

    bir de bozcaada'da hayatinda ilk defa aşık olmak* vardır ki, ona hiç deyinmiycem, ne şanslı adamım haberiniz yok.

    sonuçta rezalet bir yerdir bozcaada, gitmeye hayatta değmez + bence hepimiz silelim entrylerimizi, ben ssg'ye de rica ediyim, birisi entry yazmak isterse bozcaada'nın altına; "böyle bir yer yok ki" tadında bir mesaj çıkartsın, sevaptır...

    (dayanamadım...

    illa ki giderseniz, fırtınalı bir gecede, gökte şimşekler çakarken, geceliğin hala karanlık kalabilmiş olan batı feneri cıvarında, pervanelerin dönerken çıkardığı seslerin altında fazıl say nazım dinliyerek hayatınızın en muhteşem anlarından bir tanesini yaşıyabilirsiniz... {bir de yanınızda sevdicek olsun})
1719 entry daha
hesabın var mı? giriş yap