127 entry daha
  • daha önce hakkında çok şeyler yazdım, özellikle üniversite tercihi yapmayı düşünenler için: (bkz: üniversite tercihi yapacaklara tavsiyeler/@silverleaf) ve (bkz: psikoloji/@silverleaf) (belki az daha ayrıntılandırmak açısından: (bkz: #41930845) ve (bkz: #42132197)

    şimdi tüm bunlara kısa bir ek yapmak istiyorum. psikoloji'yi ingilizce okumakla alakalı bir şeyler.

    bu bölümü 1 sene ingilizce okuduktan sonra türkçe'ye geçmiş bir insan olarak, yeni okulda ilk derste anladığım ilk şey şuydu: "ben hiçbir şey öğrenememişim."ciddi bir şekilde panik yapmıştım çünkü hoca bir şeyler soruyordu ve konuşamıyordum, bildiğiniz konuşamıyordum. burada bir parantez açayım. konumuz, psikoloji'yi ingilizce okumayı savunanların "ama literatür dili ingilizce" argümanları. baştan söyleyeyim, amacım bir kavga vs başlatmak değil. sadece çok problemli bir durumdayız. sorunlar şunlar:

    1. sen o literatürü okumadıktan sonra o literatür dilini biliyor olmanın hiçbir anlamı yok.
    2. sen o literatürü anlayamadıktan sonra o dili biliyor zaten sayılmazsın.
    3. bizzat psikolojik araştırmalar, bir dili anadil seviyesinde algılamak için küçük yaşlardan itibaren başlamak kaydıyla en az 7 sene o dilde eğitim görmen gerektiğini söylüyor.

    yani türkiye şartlarında çıkıp "ben bunu ingilizce okuyorum ve bunları tamamıyla anlıyorum" diyebilecek babayiğidin harcı %1'i geçmez. onlar da kreşten beri sağlam bir ingilizceyle büyümüşlerdir vesselam.

    ingilizce okumaya düşman değilim. ama psikoloji bir iletişim dilidir. bir anlaşma bilimidir aslında. anlamak ve anlaşılmak üzerine kurulu olan bir bilimdeysen, dersleri terim ezberleyerek geçebilirsin ama psikolog olarak yetkinliğini ben sorgularım. herkes sorgular. çünkü ne olursa olsun, ben böyle bir bilimin anadilde okunması taraftarıyım.

    çünkü ingilizce okuduğun zaman, örneğin, freud'un ne dediğini ezberlersin. ego nedir, id nedir, superego nedir bunları açıklayabilirsin ama freud'un bir metnini tam olarak anlayamazsın. sadece kavramlar üzerinden gidebilirsin içeriğin bomboş olur. kavramları net bir şekilde söyleyebilirsin ama bunlar hakkında konuşma kabiliyetin olmaz. (en azından benim olmamış. şimdi net bir şekilde görebiliyorum.)

    aynı zamanda ingilizce olduğu zaman o kavramları ezberleme telaşı insana bambaşka bir yük getiriyor. (ki şunu tartışalım: kavramları ezberlemek bazen kavramları gerçek anlamda bilmekten çok daha önemli oluyor bu eğitim sisteminde.)

    tabii burada türkçe'deki çeviri kıtlığı, çevirilerin kalitesizliği, çevirilerin bariz yetersizliği ve belki de -bazen- yanlılığı sorunları çok büyük. başta da dediğim gibi literatür dili ingilizcedir burada.

    çünkü kendi argümanıma şöyle cevap veriyorum bu sefer: ingilizce okurken, ingilizce kitap okumaya fırsat kalmıyor. onunla mücadele ederken insan bıkıyor, bunalıyor, zaten çoğunlukla vakti kalmıyor. yine başta yazdığım gibi o literatürü okuyamadıktan sonra o literatür dilini bilmenin hiçbir anlamı yok.

    aslında bu tartışmaya çok açık bir konu ve belki de çoğu sosyal bilim için geçerli, ben tarlaya tohum atayım konusu git gide açılır diye umuyorum. ne tarafından çekseniz elinizde kalıyor biraz. o yüzden ucu açık bırakarak şunu söyleyeyim: bölümü türkçe okuyup, fakat ne yapıp edip ingilizce'yi de çok iyi bir şekilde bilecek seviyeye gelinmeli. bölümü türkçe okumak anlamak ve anlatabilmek için önemli, ingilizce bilmek ise kendini geliştirmek, daha iyi anlamak daha iyi anlatabilmek için.

    daha önce de dediğim gibi bu konu da sonsuz bir ouroboros. yine de konuşulmadık şey kalmasın isterim.
434 entry daha
hesabın var mı? giriş yap