5 entry daha
  • tavanı seyretti uzun uzun... oda kapısının camından içeri süzülen ışıkta her bir çatlağı başka bir ölü cisim doğuran o eski badanalı tavan... tırnaklarını ranza demirine vurdu ritmik bir şekilde. kendine güvenmiyordu, güvenmemesi gerektiğini öğrenmişti. insan kendine dahi güvenemiyorken kime güvenebilirdi ki? zaten sorunu buydu temelde. herkese ve herşeye karşı duyduğu güvensizlik sonunda onu bu tımarhane deliğine kadar sürüklemişti. dişlerini gıcırdattı, nefret ediyordu.

    sözlerini tutmayan ebeveynlerden, bir ömür birliktelik yemini edip de çok uzun süre bu yemine sadık kalmayı başaramadıkları eski eşinden, olur olmadık yalanlarını örtmede ona olan sevgisini kullanmaktan ve defalarca bunu yapmaktan çekinmeyen sevgilisinden. bu şartlarda herhangi birisine veya bir şeye güvenmek zaten akıl işi değildi. ama diplomalı deliler olduğuna inandığı kafa doktorları onunla aynı kanaatte değillerdi. kimseye karşı güven duygusu olmayan adamlar gerçekçi değillerdi. romanlarda veya filmlerde olurlardı ancak. hatta çok da güzel birer tipleme olurlardı. bir narkotik polis, uyuşturucu taciri veya consiglire'ine dahi güvenemeyen italyan asıllı amerikan mafya babaları... ama etten ve kemikten, kelimenin tam anlamıyla gerçek bir insan için güvensizliğin böylesi delilik belirtisi olarak kabul ediliyordu. öyle olsa bile bu durumun onu bir hücreye kapatmak için yeterli ve geçerli bir sebep olması garipti. sokaklarda kendi iç dünyalarında birer tecavüzcü, seri katil ve belki çok daha fazlası olan insanların yanında kendi iç dünyasında güvensiz olan ve buna göre bir hayat yaşamayı tercih eden kimseler için böyle bir uygulama doğru değildi.

    aslına bakarsanız bundan rahatsızlık da duymuyordu. en azından doktorlar ve hastabakıcılar dışında kendini güvende hissediyordu. deliler, zaten dünyadaki en masum azınlık gruplardı. kimseyle savaşmazlar, terör örgütleri yoktur ve hatta onlar için adam gibi bir gün bile yoktur. işçilerin bile bayramının olduğu bu dünyada delilerin bayramının olmaması da çok garip. ama ona göre hep siyasetçilerden kaynaklanıyordu. şöyle delilerin haklarını da savunabilecek 3-5 tane siyasetçi o parlamentoda olsaydı durum çok daha farklı olabilirdi. buna gerçekten inanıyordu ama en çok da siyasetçilere güvenmiyordu. eğer kontenjanla 3 tane deli milletvekili görevlendirilecek olsa en kurnazların deli raporu alıp da görev için başvuracağını ve bu durumun diğerlerinin de işine geleceğini düşünüyordu. tavandaki karton bardak şeklindeki çatlak çekti dikkatini. bir kahve bardağını andırıyordu. orta boy, yağsız ve köpüksüz, ekstra sıcak olarak sipariş edilmiş bir kahve bardağı. kahve bardaklarına da güvenmiyordu. üretimde hata yapılabiliyordu. karton bardaklar dikiş yerlerindeki hatadan dolayı üzerine dökülebilir ve ıstakoz gibi haşlayabilirlerdi. keza tutmak konusunda girinti ve çıkıntılar akıl edilemediği için şehrin en kalabalık yaya caddelerinden birisinde elinden kayıp düşebilir ve etraftaki insanların kıyafetleriyle beraber kıyafetlerinizi, ayakkabılarınızı mahvedebilirdi.

    tavandaki kıvırcık saçlı kadın figürü dikkatini çekti. en çok da bu o çatlağa güvenmiyordu. her an bütün bir bina o çatlaktan başlamak suretiyle üzerine yıkılabilirdi. kadınlara öteden beri muazzam bir güvensizlik ile yaklaşırdı. fazla tutkululardı çünkü kadınlar. doğuştan sahip oldukları entrika yetenekleri ve toplumun da tetiklemesiyle en sıradan kadın bile zaman içinde bir canavara dönüşebiliyordu. ortada hiç bir sebep yokken bile yalan söyleyebiliyorlardı. erkeklere de güvenmiyordu. her gece aynı yatağa yattığı eşini bile gözünü kırpmadan ve bulduğu hemen her fırsatta aldatan yaratıklar, herkesi ve en kolay şekilde aldatabilirlerdi. ama gene de erkekler bu konuda kadınlara göre daha yeteneksiz ve beceriksizlerdi. kolay ağlayamazlardı çünkü kadınlar kadar ve kendilerini affettirmek için sığınmacı bir ruh haline bürünemeyecek kadar "güçlü olmak" dürtüsüne sahiplerdi.

    ışık söndü, karanlığa karşı muazzam bir güven duygusu geliştirmişti. sadece karanlığa güvenebiliyordu. tavandaki çatlakları gizlediği gibi onu da gizlediğini düşünüyordu. çok uzun süre karanlıkta kalmıştı. odasının penceresine kalın ve siyah bir perde takmış, hiç bir şartta ışıklarını yakmamış ve buraya gelmeden önceki son 2 ayını hemen hemen öyle geçirmişti.

    artık uyumak için yeterince güvendeydi...
60 entry daha
hesabın var mı? giriş yap