15 entry daha
  • yeni dönem, orta-sınıf ve entellektüel eğlencesi, birileri için çok güzel bir gelir kapısı, ama rasyonel olarak vicdan mastürbasyonundan öteye geçemediğini düşündüğüm $ey.

    temel olarak "her şeyin radikali zararlıdır". pratik uygulamalarına bakıldığında, tek tabanca, sihirli değnek çözümlerinin günümüz dünyasında çok da bir işlerliği bulunmamakta. bu yüzden, teorik olarak mükemmel olan fakat uygulamada sıçan bütün dinler ve doktrinler gibi, ne yazık ki, üzülerek ve içim kan ağlayarak permakültüre de bu boyutta inanmıyorum, inanamıyorum. kişisel olarak. ben bu anlamda daha ortada duruyorum ve mevcut olan şeylerin iyi taraflarını almaya çalışıyorum. kapitalizmde "iyi" birşeyler var mı? kesinlikle, tıpkı komünizmde olduğu gibi, veya musevilikte veya islamda ve bu bağlamda permakültürde olduğu gibi. işin uzun tartışmasına girmek gerekirse, permakültürün "12 emrine" ve bunların dinsel / ekonomik doktrinsel kısımlarına, sürdürülebilir tarım olarak ilk ortaya çıktığı 1930lardan, felsefi bir boyut kazandırılıp yeniden paketlenildiği 1980lere, batı paganizmi ve doğu shaman inanışlarına kadar giden bişeyler yazmak gerekir, ilgilenenler zaten bilir, ilgilenmeyenlerin ise en iyi dostu google.

    permakültürün üzerinde durduğu temel kavramlardan iki tanesi, biyoçeşitlilik ve biyobölge; biyobölge meselesi, her ne kadar 70lerde newkirk, dassmann ve berg'in tanımladığı yerden bir hayli ilerlemiş olsa da hala daha mevcut şartlar dahilinde çözülmesi zor pratik sorunlar içeriyor. genel anlamda "ehi ehi peki o zaman sınırları napiçaz" gibi saçma sapan ifade edilmiş argümanları bırakırsak, biyobölgeyi oluşturan yerler arasındaki üretimsel dengesizlikleri nasıl dengeleyeceğiz, benim aklıma ilk gelen sorun. farzı misal trakya ve istanbulu aynı biobölgede kabul edelim, hatta for sake of discussion; trakyadaki mevcut tarım ve hayvansal üretimin yeterli olduğunu farz edelim; tarımsal ve hayvansal ürün olarak herşeyin üretildiği trakya, karşılığında, reel olarak hiç bir şeyin üretilmediği istanbul. öte yandan, mesela sadece o biyobölgedeki üretilen ürünler için kooperatifleşme? çok üstünden çok yüzeysel yüzeysel gidiyorum, ama biyobölge de bu anlamda "magic bullet" değil. mesela türkiye için biyobölge işin içine girdiğinde adaletli dağılım işi pencereden dışarı gider gibi geliyor. eğer, senin 1 liraya almak için anlaşma yaptığın bir üreticiye, ben gidip 3 lira verdiğimde o üreticinin sana malını satmaktan vazgeçmesine dair "gerçekten" uygulanabilir bir çözüm varsa, belki bi şeyler yapılabilir. ama, hala daha geçen sene pirim yapan tarım ürünlerinin ekilmesi üzerine kurulu bir tarımsal üretim mentalitesine sahip çiftçimizi baya uzun ve meşakkatli bir yolculuk bekliyor demektir. keşke, dünya üzerinde yaşayan herkes birbiri ile aynı etik değerleri taşıyor olsa. o zaman hiç bir sorun çıkmazdı muhtemelen. ama ne yazık ki yaşadığımız dünya öyle bi yer değil.

    teori ile uygulama arasındaki fark, bu tür durumlarda hep ortaya çıkan bir sorun. evet, teorik olarak, biyobölgede, kooperatiflerde, sosyalizm de muhteşem şeyler hiç bir itirazım yok. ama bunu uygulayabileceğin halk varsa. sıra geldi şimdi tüyleri diken diken edecek eksik bilgili bir tespite: türkiyede gerçek anlamda bir proleterya ve mavi yaka kültürü olmadığı için sol hareketin türkiyede hiç bir şansı olamadı. son zamanlarda tekrar hatırlanmaya başkanan koopertifleri, belki bi sürü insan yaşı tutmadığı için hatırlamayabilir, 1970lerde falan vardı türkiyede ve bayaa da yaygındı, karınca diye bir dergi vardı mesela, ki hala daha var da, işte, ismi karınca bence... hemen hemen her fabrikanın bi tüketim kooperatifi vardı, fabrikaların, genelde giriş kapısı yakınlarında bi binada hizmet verirlerdi, paran yoksa maaşına yazdırabilirdin vesaire, ve sadece temel gıda değil, çikolatasından sucuğuna herşey olurdu. sonra nooldu biliyor musunuz, daha ucuz olmasına rağmen, kooperatiflerden alışveriş yapan insan sayısı azaldı; önce komünist icadı, alışveriş yapanların hepsi allahsız kitapsız komünistler dediler, sonra kimisi fabrikadan eve elinde kolunda poşetlerle yürümekten üşenmeye başladı, kimisine mahalledeki bakkala yazdırmak daha cazip geldi, kimisi kendisine "fakir" dedirtmemek için, yeni yeni peyda olmaya başlayan "marketlerden" alışveriş yapmaya başladı. sonra 1980lerde devlet her türlü komünist zimbirtiya savaş açtığı gibi kooperatifleri de hedef tahtasına oturttu ve imha etti. şimdi bu işin sosyolojik tarafını göz ardı ederek, yaşanmış şeyleri hesaba katmadan, nasıl bir zemin üzerinde ne yapmaya çalıştığını anlamadan, başlanılacak her türlü hareketin, baştan sakat başlayacağına inanan bir insan olarak soruyorum, peki, bu neo-kooperatifçilerin savunduğu, sürdürülebilir ve uygulanabilir kooperatifçilik ve biyobölgesel politikalar nasıl? bunların sosyolojik altyapısına dair öngörü veya planlar neler?

    bu anlamda, eğer bir tanım yapmam gerekirse; bence "sürdürülebilir" demek, mantıklı, izanla vesaireyle olması gerekenden ziyade, uygulandığı yere, sosyolojik ve kültürel olarak ayak uydurabilendir. yoksa bugüne kadar ben, salt "daha iyi", "daha mantıklı", "daha insanca" ya da "daha bilmem ne" öldüğü için sürdürülebilen hiç bi şey görmedim. belki vardır ve görmemiş olmak benim cehaletimdir, bu kapıyı açık bırakırım. mesela şöyle yaşanmış şeyler var; kontrol etmem lazım ama sanırım 1940lar civarında doğuda yapılan bir toprak reformu var, köy enstitüleri ile paralel ilerleyen; bedeline binayen, ağadan topraklar satın alınıp, işletmesi karşılığında marabaya dağıtılır, hatta, "moderen tarım edavatları" için kredi ve hibeler yapılır. sonra hikaye malum; maraba, üç otuz paraya ağaya geri satar, üzerine de tarım edevatlarını verir. çünkü ağa için çalışmak, kendi için çalışmaktan kolay gelir. tabii ki 1940lardan bu zamana biraz mesafe katedilmiştir, yani en azından ben böyle olduğuna inanmak istiyorum. yine de, ben işin teknik kısımlarına gelmeden önce, anlaşılması gereken sosyolojik kısımlarının öneminin büyük olduğuna inanıyorum bir şeylerin sürdürülebilir olması için. kaldı ki bak, türk kültüründeki, kadercilik, şükür etmek gibi bataklıklara hiç girmiyorum bile.

    bunlar da, pera kültüre dair, içinden bi takım insanların bakış açıları eleştirileri...

    "ıt is undeniable that natural ecosystems are sustainable: because they are still there after several billion years! then why don't we keep them? the answer comes as a great shock to the biologically naive: because in human terms, nearly all natural ecosystems are hopelessly unproductive. they just do not produce the accessible calories (principally as starch) to support large populations. and they don't produce much accessible protein either: mostly they produce cellulose, largely in the form of wood. so contrary to common pc lore, nature has to be tweaked to improve productivity, usually a lot, even beyond recognition. and 'using nature as a model for design' is not to be taken literally; in fact it is so easily mis-construed that ı would withdraw it as a basic design precept for beginners."
    cleaning out the stables - peter harper, 2003 ( http://sqez.it/4a )

    "the trouble is that the average modern gardener has little use for basketry materials, fodder, game or sap products. nor are some of the other, more useful products exactly abundant. the only nut mentioned is chestnut, which is a non-starter where ı live. hazel isn’t mentioned, but it wouldn’t matter if it were, since where ı live hazelnuts are just another way of feeding the squirrels. the only edible leaves mentioned are campanula and lime (tilia). ın blind tests, both would come a distant second to lettuce or spinach. ın fact, when you get down to it, forest gardening is all about fruit – 24 of the 34 woody plants listed are fruit bushes or trees. so maybe growing your own toilet paper should be a priority as well."
    ken thompson ( http://sqez.it/4b )

    "the important point here is that permaculture can very easily be part of the problem. ıt is part of the problem if does not increase the realisation that affluent living standards and this economy are totally incompatible with sustainability and with global economic justice. much permaculture literature not only does not increase people's understanding of these crucial themes, much of it reinforces the impression that fundamental change is not necessary because all we have to do is adopt things like organic food, composting, recycling and community supported agriculture. permaculture is part of the problem if it is essentially enabling people to do some ecologically correct things in their gardens, such as growing some organic vegies, and then feel that they are making a significant contribution to saving the planet."
    ted trainer, ( http://sqez.it/4c )

    can organic farming "feed the world"? christos vasilikiotis, ph.d. university of california, berkeley ( http://sqez.it/4d )

    "ıt may make sense to trial large scale permaculture systems, persuading large numbers of people into a monocrop to deliberately break it up, but at the moment the scale of permaculture is simply too small to make any sense for anything other than a hobby, though things are changing as more people become impatient with the failure of ındustrialism to provide a decent life.."
    http://www.quora.com/…me-criticisms-of-permaculture

    ha bu arada, bu işin gerçekten permakültüre dair kısmı. bir de permakültür ticareti var ki, oy oy, oralara hiç girmemek lazım... ama tümü ile public domain iddiası ile yola çıkan bir hareketin, saadet zinciri misali, sertifika kursları, kitap ıvır zıvır ticareti ile bütün dünyada dondurduğu ekonomi ciddi boyutlarda, ancak bu kadar kısmını söyleyebilirim. denemesi bedava, ben permakültür eğitimi vermek istiyorum dediğinizde bakalım ilk kim dikilecek karşınıza.

    not: bu yazı, bi zaman önce bir arkadaşımla yaptığımız konuşmadan derlenmiştir falandır filandır.

    edi: türkçe karakter
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap