8 entry daha
  • müze girişindeki ilk bölümde yer alan temsili oda ile hitit buluntuları arasında, neolitik ve kalkolitik döneme ait çok özel eşyalar vardır. benim en çok ilgimi çekenler; obsidiyen taşından mamul ayna (dile kolay tarihin ilk aynası sayılabilir), kemik ve obsidien karışımı ile üretilmiş ustura kılıklı bir alet ve envai çeşidi görülebilecek toka, çengelli iğne ve benzeri gündelik kullanım eşyalarıdır.

    kil tabletleri uzun uzadıya incelemek de ayrı bir keyiftir.

    müze yapısının restorasyonunun çok başarılı olmasının yanısıra bedestenin yani ana salonun sade ve büyüleyici bir etkisi vardır, özellikle de kalabalık zamanlarda. ancak turist gruplarını gezdiren rehberlerin ve grupların bizzat (anadolu'da yer alan tüm ören yerleri ve müzelerde olduğu gibi) yüksek sesle değil neredeyse höykürerek bir şeyler anlatması kalabalık zamanlarda çekilmez bir yan unsur haline gelebilir.

    özellikle kışın daha sakin zamanlarda, bol vakit ayrılarak gezilmesi illa ki gerekir.

    yanınızda bir bilen yada takip edilebilecek bir kaynak olmadığında, neyin ne olduğu anlaşılmaz ise sıkıcı bir hale dönüşme riski her zaman vardır.

    "yemek üstüne tatlı" niyetine; müzeden ayrılmak şehre kavuşmak için, hisar caddesi tarafından değil de, at pazarı meydanı'ndan geçerek, çengel hanın önünden koyun pazarı yokuşu'ndan aşağı baharatçıların arasından sepetçilere doğru geze geze varılıp, samanpazarı'nı da geçip en nihayetinde opera köprüsü'ne inecek bir rota izlenmesi müze gezisine ayrı bir "neş e" katabilir. bu rota da küçük değişiklikler ile müzeye gidip gelmek pazara gitmek gibi bir alışkanlık haline gelebilir.
96 entry daha
hesabın var mı? giriş yap