12 entry daha
  • sözümona "ilerleme" temsilcisi kapitalizm tarafından şekillendirilen kavram parametrelerince karanlık olarak nitelenen geçmiş devir. kabaca batı romanın çöküşü ile istanbul'un türklerce fethi arasını kapsamaktadır.

    bu "karanlık" çağda en basit köylüden roma-germen imparatoruna; sıradan türkmenden sultanlara dek hem doğuda hem batıda mevcut olan imgelem zenginliği ve genel dünya görüşünün temiz saflığı iş-aş-uykunun yıkıcı kısır döngüsüne sıkışıp kalmış olan biz günümüz insanlarının anlayamayacağı kadar yücedir.bu devir, insanların mümkün mertebe sabit kaldıkları, tabiatın dengesine uyum sağlama gerekliliğinin bilincinde oldukları bir zaman dilimiydi. sıradan insanlar tevazu sahibiydi çünkü açgözlülüğün sonunun hüsran, hatta felaket olduğunu acı tecrübeler (bkz: kara ölüm) onlara öğretmişti. yöneticilerin gösterişliliği ise günümüzdeki gibi tüketim eğilimli değil yüksek derece törensel nitelikteydi. bu çağlarda onur, şeref ya da adanmışlık günümüzdeki gibi alay konusu değil her şerefli erkeğin yürekten inandığı değerlerdi. bir diğer çok önemli nokta cinsiyetler arasındaki dengedir. kadınlara yönelik avam bakışı her çağda baki kalırken günümüzde elitlerin bakışı da avamınkine benzemiştir. oysa ortaçağ eliti için kadın saygıdeğer, ulaşılması için fedakarlıklara katlanmak gereken,nezaketin odağı ulvi varlıktı. bundan da öte, kadınların 20.yüzyılın son çeyreğine dek toplumun yönetimine ortaçağdaki kadar karıştığı görülememiştir. ortaçağ elitinin kadınları genellikle savaşta olan kocaları yerine toprakları denetler, malikanenin ekonomisini yönetirlerdi. benzer koşullar tastamam islam dünyası için de geçerlidir. çağımızın önde gelen ortaçağ uzmanlarından olan prof. david nicolle'ün araştırmaları her iki dünyada da** kadının gerçek yerini aydınlatmıştır.

    kültür ve kavrayışın yanında teknoloji ve bilime dair birkaç kelime etmeden de olmaz. ortaçağda bilimin durduğu kocaman bir palavradan ibarettir. bu çağ bilginin her şeyin üstünde tutulduğu, arandığı ve araştırıldığı bir çağ idi. avrupanın tüm büyük üniversiteleri ve islam dünyasının medreseleri bu çağda kuruldular; araştırmalar coşkuyla desteklendi, teknoloji büyük ilerlemeler kaydetti. bunların göze çarpmamaları veya önemsizleşitirilmeleri rönesansın hümanist yalancılarının en büyük başarılarından(!) biridir. gerçeklerin anlaşılması ancak son 50 yılda, devirden kalan belgelerin yeniden ele alınmasıyla mümkün olabildi. dar görüşlülük ve dini bağnazlığa dair söylenegelen tekerlemelere gelince; püritenizm ve kalvinizm gibi yeni çağ dini uygulamalarının katolik kiliseye rahmet okuttuğunu, veya onları da bırakalım, 20. yüzyıl olaylarına özne olan kuşakların uygulamalarının "karanlık" denilen devrin insanlarını bile utandıracağını görmek sadece okuduğunu anlama yetisi istemektedir.

    özetle; yabani ortaçağ dönemi kavramı , savunucuları gerçeklerin harcanması pahasına yeni dünya düzeninin borazanlığını yapmak için kıvranan rönesans'ın bir icadıydı. eğer "karanlık" ortaçağın dayanıklı bir yanlış kavramlaştırma olduğu kanıtlandıysa, bu onun üzerine titrenen -türümüzün her zaman daha iyi daha aydınlanmış yaşama biçimlerine doğru ilerlediğine dair- bir güncel inancı onaylamasındandır. bu inanç tam bir fanteziydi ve sonuçları da ortadadır. günümüz insanları için bizim modern, bilimsel çağımızın bilim öncesi çağa göre bir gelişme olmayabileceğini kabul etmek gerçekten de zor gözükmektedir.
105 entry daha
hesabın var mı? giriş yap