13 entry daha
  • bu çizgiromanı nasıl olup da daha önce keşfetmediğime, kimseden duymadığıma inanamıyorum... nasıl ya...

    hani bazen bir kitap okur, bir film izlersin filan da sonra bilirsin ya, artık ömrünün sonuna kadar o o şeyi seveceksin. öyle bi kitap locke and key. okuyup bi süre sonra unutup gideceğin bir çizgiroman değil de, yıllar sonra "hikayenin detaylarını unutmuşum, du bi daha bi ağız tadıyla okuyayım" diyeceğin türden birşey.

    geceleri filan uyumadım bunu okudum yani, öyle de sürükleyici, elimden bırakamadım. hiç bir şeyiyle de beni hayalkırıklığına uğratmadı. yani ne hikayesi, ne karakter gelişimleri, ne sonunu bağlama şekli, çizimleri, anlatımı yarıyolda bıraktı beni.. hepsi şahaneydi. toplamda 10 üzerinden 11 veriyorum.

    konusu özetle ve en spoilersız olmaya çalışan halimle; süper sıradan bir ailenin babası anlamsız görünen bir saldırıyla öldürülür. babanın ölümünden sonra aile, babalarının "bana birşey olursa eski aile malikanesine dönün" lafı üzerine kalkıp eski eve taşınırlar. annenin ayrı, büyük oğlanın ayrı, kız kardeşin ayrı sorunları vardır, her biri babanın ölümünden farklı şekilde etkilenmiştir. en küçük kardeş ise 6 yaşında gamsız bir velettir, yeni taşındıkları evi kurcalamaya başlar. çok da acayip şeyler keşfeder, bu acayipliklerin en başında da bahçedeki kulübenin içindeki kuyuda duyduğu "eko" gelir. ya da kendisinin sadece bir eko olduğunu söyleyen bir ses.

    konu böyle başlayıp buradan çok daha ilginç yerlere yürüyor. adından da belli olduğu üzere bu evde çeşitli fantastik şeyler yapan çeşitli anahtarlar bulunuyor. babanın ölümü, aile bireylerinin çeşitli iç çatışmaları, anahtarlar, kapılar, kuyudaki kişi, beden hocasının zihinsel engelli oğlu , eşcinsel amca, beyazlardan nefret eden yaşlı zenci kadın filan o kadar şahane ve zekice bir araya geliyor ki, hem soluksuz okuyorsun, hem hikaye bittiğinde aklında hiç soru işareti kalmıyor. kalması gerekenler dışında tabi.

    özellikle de böyle fantastik, gerilim, grotesk filan işleri seviyosanız, hemen koşun alın. durduğunuz hata.

    demişken hemen spolierlarıma geçiyorum. sakın spoilerları okumayın, sakın internetten resimlerine bakayım, bi göz atayım filan demeyin, spoil olmasın, bak valla, spoil olacak çok şey var, onların hepsini böyle hikayenin geliş lezzetiyle almak en süperi oluyo.

    --- spoiler ---

    perili ev atmosferinin üstüne gitmiş joe hill ama hikayenin perili evle tabi alakası yok. yine de atmosfer olarak babasının işlerinden kokladığı belli.

    çok ilginç karakterler yaratmayı başarmış. sam lesser karakterini ben çok beğendim. özellikle de rufus'la konuştuğu sahnede. hani rufus hayaletleri görebildiğini fark ediyor, sam de asker kılığına girip rufus'a olan biteni anlatıyor, zack'i nasıl yok edebileceğini anlatıyor filan, o sahnede. bence orada sam sadece dodge'dan yediği kazığın intikamını almak için değil ama o intikam isteğinin üstüne bir de pişmanlıkla rufus'a durumu anlatmaya çalışıyor. verdiği zarardan çektiği acı tam da iyi niyetli bir pişmanlık da değil, ama kötü olana karşı hırslanıyor yine de, dolayısıyla kendine karşı da öfke beslediğini görüyoruz. yani iyi olmak isteyip asla olamayacağını bilmek gibi. bence karakterin bu sahnede ortaya konan kompleks yapısı çok güzeldi, anlatımı da çok güzeldi. sam'in asker olarak görünmesi, rufus'un dilinden konuşması filan. sam'i affetmiyor da insan zaten kitapta, ama en azından anlıyor.

    scot ayrı bi mesele. tam bir ilgi manyağı, ama bi o kadar da sempatik. en sevdiğim karakterler listesine öyle giriyor, bir değişik konuşması, sürekli alternatif zorlaması filan ama bi yandan da hem şıp sevdi olup hem de aslında hakikaten çok kocaman yürekli olması.. valla adam yavaş yavaş ölürken ağladım, ne diyeyim, çok kötü yazık oldu yiğidoya. ama hikaye bakımından boynunda o herkül zımbırtısı varken iblis metale dönüşmeye başladığı için onun böyle yavaş yavaş ölmesi bence çok akıllıcaydı. bir sahneden elde edilebilecek maksimum duyguyu elde etmek anlamında.

    rufus'u da hem pamuklara sarmak istiyorum, hem de yürü be aslanım diye ortamlara salmak istiyorum. hem sürekli aptal muamelesi görüp kendisi de aptal olduğunu düşünüyor, hem de diğer taraftan çok zekice fikir yürütüyor ama hiç bir zaman uygulayamıyor. hikayenin sonunda akıl hastanesinden kaçmasını saymazsak. durumları çok net anlıyor ama ne polise doğru dürüst anlatabiliyor, ne zack'e karşı nasıl davranması gerektiğini kestirebiliyor. en son bode'nin boğazına yapışması da anlamak ama ne yapacağını bilememek. halbuki kendine güvendiği ortamda, askeri taktik zekayı konuşturmayı da çok iyi biliyor yani. sadece bunların hep oyun olduğunu bildiğinden gerçek hayatta o kadar akıllıca taktik yürütemeyeceğini düşünüyor. güzel ikilemlerin adamı, görünmez kahraman.

    bode ise tam bir yürek titreten. çocuğa bişi olacak diye hop oturdum hop kalktım. hikayenin sonuna kadar pek bir karakter sergilemiyor, zaten de çok komplike duygular için biraz küçük. ama sırf serçelerle köpekleri kovaladığı sahne ile bile en sevdiğim karakterler arasına giriyor. bir de hikayenin sonunda geri gelme şekli düşünsem aklıma gelmezdi, ama okuduktan sonra çok da "tabi lan, nasıl düşünemedim" bir çözüm.

    tyler, kinsey, jamal, ellie, duncan filan da ilginç karakterlerdi, hiç bir karakteri ya da onların hikayelerini okumaktan sıkılmadım ama bazılarını diğerlerinden daha çok sevdim tabi.

    kitabın sonunda tyler istediği depremlerden filan geçip başka birisi olmakla, kendini olduğu gibi kabul etmek arasında dengeyi yakaladı. herhalde en böyle baş rol denebilecek de tyler zaten? mesela filmi filan çekilirse lütfen onu trailer'da göründüğü gibi ergen taklidi yapmaya kasan bi tip oynamasın. mesela paul wesley ya da josh hutcherson filan olsun. şöyle çeneli çeneli.

    saoirse ronan da kinsey'i oynasın. hele de böyle hiç korkmayan, ağlamayan filan bi kinsey için cuk oturur.

    scot'u da buldum, robert sheehan. kafasını kazıyıp kendisini oynasın yeter.

    zack/luke rolüne de tyler posey diyesim var ama sanırım çok kolaya kaçmak oluyor, oynayamayabilir ama tip olarak tam uygun, nitekim: http://images4.fanpop.com/…8_1314206778063_full.jpg

    anneyi jennifer connelly, beden hocası ellie'i tilda swinton, rendell locke'ı da jason isaacs oynasın.

    malesef ki elimde böyle kafamdaki herşeyi filme dönüştüren bir anahtar yok. yoksa ben böyle cast kurardım herhalde.

    sadece bir kaç hafif rahatsız eden şey oldu. mesela demonlar niye o kadar kötü? o kadar kötüyse kendi aralarında da birbirlerine ihanet ediyorlardır, dodge niye diğer demonları da getirmeye çalışıyor derken, adam çıktı açıkladı, "yok lan son anda onlara da satış koymaya karar verdim" diye, eyvallah. ama yine de o demon sırf kötü olduğu için kötü olmaktan kurtulmuş olmuyor. yani hikayenin kötü karakteri çok aşırı saf kötü. çok aşırı saf iyilik timsalinin de beni rahatsız ettiği gibi, çok aşırı saf kötülük timsali de inceden rahatsız ediyor. sam lesser gibi bi kötü karakter daha ilginç geliyor bana. kesinlikle kötü ama çok saf kötü değil.

    sonra bir de children of leng meselesi. ben onların olayını tam anlamadım. yani kötü şeytanların olduğu bir dünyaya açılan bir kapı var, tamam da, hikayedeki diğer herşey o kadar sebepli sonuçlu, mantıklı açıklanıyor ki, o demonlar niye orda, kimin nesi, filan havada kalıyor, kıyasla. ha sonradan öğrendiğim birşey, 'leng' zaten lovecraft'ın cthulhu mithosunun bir parçasıymış. öyle düşününce, hikaye lovecraft diye bir yerde geçiyor işte bu h. p. lovecraft demonları var orada filan güzel, ama hikayenin kendi içinde çok da alakalı değil, okur için güzel bir alaka. kendi içinde açıklaması yok.

    tabi bu bahsettiğim iki mevzu da kusur denebilecek şeyler değil.

    --- spoiler ---

    bir de fragmanı konusunda diyeceğim de şudur ki, hiç olmamış. atmosferini bok ederek çekeceklerine hiç çekmesinler. bence bundan sinema filmi çekilse hiç tatmin edici olmaz, olaylar çok aceleye gelmiş gibi olur, ama atmosferini de en sağlam sinema filmiyle verebilirler. dizi çekilecek ise de para kıyıp ciddi böyle game of thrones tadında bi prodüksiyona girmeleri lazım bence. ki kesinlikle harcanan parayı katmeriyle geri getirir diye düşünüyorum. şöyle çok kaliteli bi dizi yapsalar şundan, yemin ediyorum yeni bir breaking bad, bir firefly, bir game of thrones gibi sevilecek, sahiplenilecek, fan kitlesi yaratacak. ama şu an internette dolaşan trailer gibi bişeyle değil.

    çekilecekse bir kere atmosferinin çok çok daha karanlık olması lazım. mekanları çok iyi bulmuşlar, cast felaket. aydınlatma, ışık, görüntü yönetmeni filan çok önemli olacak, ve tabii ki kötü karakter rolünü kime vereceklerini çok çok ince eleyip sık dokumaları lazım, ya da hiç çekmesinler, akıllarda böyle ucuz dandik bir iş olarak kalmasın.

    öyle harcanmak için fazla iyi bir hikaye. çizgi roman halinde de zaten çizimleri inanılmaz tat katıyor hikayeye.

    bir de o anahtarları yapmışlar satıyolarmış, almak istiyorum. bi head key'im filan olsa, çok mutlu olurdum.

    nasıl daha meşhur değil bu kitap, nasıl, nasıl.. hala inanamıyorum.
216 entry daha
hesabın var mı? giriş yap