232 entry daha
  • gördüm ki, boktan alınıp boka sokulmuş. insanı ayrı, şehri ayrı kötüymüş. komşuları gelişirken kendi bir bok yememiş.

    şimdi madde madde özetlemek lazım; çünkü laf anlatmak zor zanaat.

    bundan çok değil kısa zaman önce, asıl halkı oradayken samimi, yardımsever, hoşsohbet ve aydın insanların bulunduğu bir şehirdi giresun. tarihinin hiç bir döneminde ne yatırımcıdan ne de kamudan ciddi destek görmedi. insanları iş bulmak, standartlarını bir adım öteye taşımak için tek kurtuluş olarak büyük şehirlere göç etmeyi gördü. gidenlerin yerine de tabi ki birileri gelecekti. taşradan bağı bahçeyi satan, azcık para yüzü gören herkes de merkeze inmeye başladı. velhasıl orada kalan ve şu an sizin köy olarak tanımladığınız yerde kalan popülasyon, türkiye'nin 2000'lerin başından itibaren yaşadığı değişimin yansımasıdır. o yüzden nispeten haklı yanlarınızın var.

    dalgakıran falan denmiş. biz zaten karadeniz'in, doğanın ne olduğunu görüp gerekli uyarıları yapmayacak; bir daha zarar görmeyelim diye kıçımızı yırtmayacak kadar gerizekalıyız. çünkü bundan 16-17 sene önce fırtına koptuğunda biz görmedik limanda 40 yıllık siloların kağıt gibi bükülüp yıkıldığını. yanlış hesaplar hazinesi o sahil yolunun bir tünelinin heyelandan kapandığını ve bunun gibi bir sürü zararın bizim bir tarafımıza saplandığını bilmez bazı arkadaşlar. bunun dışında çok güzel bir belediye başkanı var. 2 sel, 1 fırtına yaşadı başkanlık döneminde. her seferinde yardım istedi devletten. ne oldu sonucunda? hiç bir şey. doğal afet kapsamına bile alınmadı. ama doğru. hiç olmadı il halkı taşları sırtında taşıyıp dalga kıran yapmalı, yolların ve köprülerin alt yapısını kazma kürekle onlar yapmalıydı.

    sanayi ve yatırım olayında kusuru elbette vardır. ancak diğer komşuların lobisinin 10'da 1'i bile yoktur bu şehirde ki son yıllarda destek alıp gelişsin. trabzon, rize ve ordu ile kıyaslarken bunu unutmayın. ve 2000'den önce trabzon hariç hepsinin aynı durumda olduğunu da.

    halkı yemeyi içmeyi sever. çünkü şehir küçüktür ve sosyalleşme aracı olarak bunu görürler. kaleden aşağı şehre, adaya bakarlar ki belki bir gün hep küfrettiği bu mekanlardan kurtulurlar diye. ama böyle de yapmamaları lazım. türkiye'nin bir çok şehri gibi akşam namazından sonra ya eve ya kahveye gitmeleri daha iyi olur. ne işleri var dışarıda, hem de rakı içerken?

    fındıkla ilgili konuşurken biraz araştırma yapar insan. dünya üretiminin yüzde 10,7'sini karşılıyor bu şehir. ordu ile birlikte lokomotif. zaten zor bir mahsul fındık. senede bir kere alabilmek için bin bir sıkıntı çekiyorsunuz. daha ne getiri sağlanabilir mesela? tüm şehri fındık bahçesine mi çevirelim daha fazla kazanmak için? ama derseniz ki tüm kaymağı tüccarlar yiyor, halka bir şey kalmıyor diye. ben de derim ki her sene fındık fiyatlarını belirleyen yüce devletimiz versin bunun cevabını da.

    batıdan gelip doğuya giderken gelip geçecekseniz siktirin gidin çok afedersiniz. diğerlerini gezin de memleket ve insan görün bence de. oralar çok müthiş. valla bak.

    not: bu entry duygusal ve sinirli bir modda yazılmıştır. çünkü nezdimde bir yerde kısa süre kalıp da atıp tutanlar bir de büyük resme bakmalıdır.
283 entry daha
hesabın var mı? giriş yap