• demin dedi ki kendime; "ulan insan en son ne zaman mutlu olduğunu bile unutabiliyormuş be!" sonra gittim sinirle dolaba, zaten bi tane son bira kalmış onu da içmişim, geride bira yok biliyorum.
    sinirimin de ortasındayım. "zeytin mi yiyeyim, ne bok yiyeyim?" diye açtım dolabı.
    aynen böyle düşünüyorum içimden. aha da dipte bira buldum.
    "allaaaaa lan valla bira var bi tane daha vay anasını ya la" diye sevindim o an.

    sonra dedim ki; acaba mutlu oldum mu yani ben cidden şu an?

    var ya, teneşirlere geleyim ki, hayatım milyonlarca tc vatandaşına göre iyi. kendi işim var, beni seven bir kocam ve bana tapan 2 çocuğum var.

    menüde parasına bakmadan yemek söylemiyorsam, memur çocuğu doğmamdandır.
    işe de 10.30 da gitsem bi bok olmaz.

    ama niye kronik mutsuzum lan ben?

    düşünüyorum düşünüyorum, zaten deli çıkmışım mutsuzluk yüzünden. lan benim derdim ne?

    beklemek kediyi öldürüyor be anam, galiba ondan.

    şartlar ne kadar mikemmel olursa olsun; hayat ne denli rayında giderse gitsin, yarına dair bir planım, plan yapacak vaktim, plana güvenecek tecrübem, "ya bi bok olmaz" diyecek genişliğim yok da ondan.

    akşam depremde ölmeyeceğim net değil, yarın kriz gelip dükkanın kapısına kilit vurulabilir, çocukları bu güne iyi getirdik lakin din min anlatmadık, ilk penaltılarda gol kesin bizim kalede, parayı kazanıyorum harcayacak vakit yok, vakit yaratayım dersen para yok, 35 yıl olmuş her haltı da "öyle lazım gelir" diye yapmışım.

    35 senede daha bir gün kuaförde dergi karıştırıp stressiz sıra beklemişliğim, evden çıkmadan önce kıyafet denemişliğim, her tırnağa ayrı oje sürüp beğenmeyip silmişliğim, gardrobu yere indirip toplamadan öylece yatmışlığım, tavana bakarken dalıp uyuyakalmışlığım, bir kahveyi de her lokmasının tadına varıp öyle bitirmişliğim yok. ey cosmopolitan, ey elle, ben de kadınım lan!

    iş olsun diye bireysel emekliliğin olmadığı bir dünyada hayat sigortası mı satmadım, babam laf olur dedi diye 21 yaşında nişan yüzükleri mi takmadım,
    sözelci halimde haftada 7 gün günde 16 saat çalışıp televizyon anakartları mı tasarlamadım,
    karnım burnumda riskli gebelik raporları cebimde, fazla mesailere mi kalmadım,
    işsiz kaldım da masraf olmasın diye 2 çocuk evdeyken camlar mı silmedim, misafirler mi ağırlamadım, boya badanaları kendi ellerimle yapmadım mı,
    efendim iş dediler diye 1 ayın 22 günü 2 tane 3 yaşında çocuğu bırakıp gavur ellerine iş gezilerine mi gitmedim,
    işler kurup cebime girenin fazlasını vergi diye mi vermedim, patron oldum da herkesten 1 gün olsun az mı çalıştım, yemeği yapan kadın gelmedi diye ince topuklar üzerinde 20 kişiye yemek mi pişirmedim, veli toplantılarında masa altından müşteriye mevzular mı açıklamadım aman da aman başım göğe erdi.

    ben hep ne lazımsa onu yaptım.
    bir gün geçer umudu ile.
    35 sene sıra bana gelecek diye bekledim.

    karşıma bir sürü insan çıktı, ben demir tabldot tabaklarda fabrika yemeği yerken, ayrıldığı 9. işinin ne kadar sıkıcı olduğunu anlatıp sonra cümleyi "tabi sen anlamazsın senin maaşın hala yatıyor" diyen mi istersin, 1 yılda 3 büyük hırsızlık dahil 11 bakıcı değiştiren bana, "ay çocuğa bakıcı bakıyor ama ben işte o son 2 kiloyu veremedim diye dipteyim, ikiz kolay tabi bir batında çıkıyor" diyen mi, maaşını ödemek için günü gelip kredi kartımdan nakit çeksem de "moralim bozuk, 1 ay kafa izni yapmak istiyorum" diyen mi, iş yemeğim var bu gece çocuklara bakabilir misin dediğimde "ay canım biz kursa yazıldık haftasonları çocukları alamayız" diyen ebeveyn mi, "valla çocukların okul, iş, toplantı, yemek, gazeteye yazı hiç vaktim yok" dediğimde "ay çocukları alın gelin o zaman, nevizade'deyiz açık hava sigara dumanı çocuklara dokunmaz" diyen empatisiz arkadaşlar mı, zor günlerinde götümü yırtıp destek olduğum gün gelip bir destek istediğimde "konserdeyim duyamıyorum" deyip telefonu kapatanlar mı aman da aman nefis bir çevrem var, facebooka baksan bin küsür kişi.

    aha da kaz ayakları, aha da gelir gitmez beyaz teller, ağrıyan sırt,iki kaş ortası derin çizgi, limitsiz ukte.

    efenim, eşşekler gibi sabahlara kadar sunumlar hazırlayıp, vergi dairelerinde sürünüp, herkesin özel derdine özel çözümler uydurup, o da öyle bir insan diye idare edip, ekipler kurup, markalar yönetip, harikalar yaratıp kazandığım paranın çoğu çocukların okuluna, servisine yemeğine gitsin, çocuklar da eve gelsin, okulda çorba soğuk çıktı desin, drama kursu istiyorum ama sanat atölyesi daha zevkli desin, futbolu seviyorum ama koşarken yoruluyorum desin, veliler hafta içi kahvaltılarında buluşsun, aha bu kulunuz o arada ofisten 80 km uzakta toplantıya yetişiyor olsun, okul ek ders koysun ama servis koymasın, çocuklar evde zırlasın, yalvara yalvara eve aldığımız köpek de bütün halılara itina ile sıçsın, tanesi bi maaş amerikan kapıları, şifonyerleri baktı ki olmadı, yenisini almaya vaktim olmayan çorapları kemirsin, bu kulunuz da geceleri çok trendy diye "homeland" izleye çalışsın.
    yok öyle bir dünya.

    bir arkadaş el yazısı ile mektup yazıp, ptt ile gönderince, biri "sadece sesini duyayım, özledim çok" deyip arayınca, çocuklar ben kapıdan girdiğimde coşku ile koştuğunda, köpek elimi yaladığında kucağıma yattığında geçer gibi olsa da, hayatın genel tanımında bir problem var.

    idare eder baskılardım, eyvallah der yaşardım, gaza gelsem yine gemiler yakardım ama devlet de bir nefes aldırmadı be anam.

    sağa dönsem işçi cinayeti, sağa dönsem kadın cesedi, sınır boyları kadın gerilla resimlerine akan gözyaşı,
    ayağı çıplak yezidi çocukları, kapısı işaretli uykusuz aleviler,
    epi topu binlerle ifade edilecek sayıda ermeniler, ermenilerin bile içinde iktidardan yana sünniden daha sünniciler,
    soma'da üzeri ceset kokan akp oyları, kobane'de bombalar, ormanı yolup içine saray koyanlar,
    "2,5 aydır çocuklarımla akşam yemeği yiyemiyordum ona rağmen ödül törenine geldim" diyen başbakan, "lan ben hayatımda huzurla çocuklarla yemek yiyemedim" diyemeyen ben, "benim çocuğum kaç yıldır çadırda yerde yiyiyor yemeği" diyemeyen van depremzedesi, "hani ne yemeği?" diyemeyen suriyeli mülteci,
    kapıda radikal islam, kapıda tank tüfek bir ihtimal kimyasal silah, ortadoğu' nun göbeğinde, siyasetin en kirli yerinde, iktidarın en zemberekten boşananının ortasında, çocuk büyütüp, işleri büyütüp, halkları sevip, tiyatroya destek verip, f tipi kapatılsın isteyip, sol örgütlensin dileyip, kürtler'in acısını derdini kalbinde hissedip, alevilerin yarını için gerilip, ermeniler için kampanyalar imzalayıp, korulara destek verip, ağaçlara sarılıp, sinemalarla vedalaşıp, gezi'de ölen çocukların çocukların resmine baka baka ağlayıp, berkin'e çok benziyor, bu kadar benzemesin, acıtıyor diye oğlunun saçını kestirip, forumların çimenlerinde kıçı ıslanıp, oradan oraya savrulup, kazandığının fazlasını insanlara sunup, üzerine azarlar işitip, mahkemelere düşüp, çocuklardan laf yiyip, işte bir kıymeti bilinmeyip, bir insana bile derman olamadan...

    lan ben n'apayım şimdi?

    benim de çocuklar için cadılar bayramı kostümü gibi dertlerim olsun, izlediğim diziyi kaçırınca üzüleyim,izlediğim dizim olsun, çocuklarımın diş çıkardığı tarihleri aklımda tutayım, ilk kelimelerini ezbere söyleyeyim, maaşım garanti olsun, ceteris paribus işler büyüsün, ofiste de her ayın ilk günü ödediğimiz maaşlar hatırına, hesabını gütmediğimiz izinler uğruna bir güleryüz göreyim, vejeteryana ayrı yemek, sevenine turşu, isteyene barbakü sos ve malzeme taşıdığım mutfağımızda hep duyduğum söz "kesene bereket, ellerinize, emeğinize sağlık" olsun.

    lan ben n'apayım şimdi bu memlekette yaşayacağım diye çektiğim derdi, taşıdığım yükü, acısını çektiğim empatiyi nereme sokayım?

    ver allah ver, bir karşılık da bekliyor insan.

    35 yıl oldu, bir gün de her şey cidden yolunda gitsin de mutlu olalım, güvende olalım, sebepsiz gülelim, utanmayacağımız neşelerimiz olsun lan!

    çok acaip coğrafyaya, çok tumturaklı din ortasına doğmuşuk, üzüle üzüle, direne direne yok olmuşuk.
    cidden gari, sikerler böyle aşkın ızdırabını, adamın biri, eli yüzü düzgün, işi aşkı gül gibi, dayanamadı ama, astı kendini bak; öldü gitti. vasiyeti de yalan oldu, memlekette kişisel taleplerin önemi yok, ne kadavra olabildi, ne denize uçuşan kül, tıktılar pamuğu, sardılar kefeni,getirdiler imamı, dualar sureler, hak helal etmeler, iyi bilirdiklerle gömdüler gitti.
    kıramazsak fanusları, hepimizin sonu belli.

    ben gidiyom ya, ana akım olmayan bi tv kanalında şakalı komiklikli program filan yapıcam ben.
    allah belamızı vermiş bizim, başka n'apcaz?

    sen de onca satıra rağmen hala tanım istiyorsan sözlük; insanın en içten gelen serzenişi, haykırışı, şiarı, çaresizliğidir "lan ben n'apayım şimdi?" bitmişliktir. bitmemiş olsa ele güne sormazdı.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap