127 entry daha
  • yenildiğinde verdiği tatlılık hazzı ile daha çok geri bıraktırılmış ülke insanlarının değer verdiği bir yiyecektir. şeker kamışı, şeker pancarı ve mısır nişastasından elde edilen şeker, değerli bir besin maddesi değildir. şekerde, insan vücudunun yıpranmış dokularının onarılması ve yaşamsal olaylarını sürdürebilmesi için gerekli proteinler, vitaminler ile mineral maddeleri hiç yok gibidir. içeriğinde karbon, oksijen ve hidrojen vardır. insan vücudunda yakıldığında enerji oluşur. daha sonra da karbonmonoksit ve su halinde vücuttan atılır. şeker ile beslenildiğinde sadece kalori alınabilir.

    insanların, sağlıklı olabilmek için, şekerden çok, et, süt, yumurta, balık gibi protein olarak zengin yiyeceklere; mineral ve vitaminin zengin kaynakları olarak bilinen meyveler ile sebzelere ihtiyacı vardır.

    emperyalistler kendi sömürgelerinde şeker kamışı ve şeker pancarı üretimini teşvik eder olmuştur. bol şekerle beslenen geri ülkelerin halkları kendilerini mutlu zannetmektedir. bugün bile anadolu'nun bir çok yerinde şeker ve şekerli bir şey yiyebilmek, zenginlik ve mutluluk belirtisi sayılır. besleyici değeri son derece düşük olan şeker ile misafirler ağırlanır. hatta dini bayramlarımızdan birisinin ismi "şeker bayramı" olarak anılır. kendi halklarına protein, mineral ve vitamin ile zengin besinleri yediren emperyalistler; sömürmeye niyetli oldukları ülkelerin ekim alanlarını şeker kamışı ve şeker pancarı endüstrisinin ilkel ürünlerine tahsis ettirmek için çeşitli oyunlar oynamışlardır. bu oyunlardan birisi, mustafa kemal atatürk bile yanıltılarak adeta ülkemizde sahnelenmiştir.

    mustafa kemal bir yurt gezisinde, ilkokul çağındaki çocukların zayıf, çelimsiz, soluk benizli olduklarını görmüştür. genç kuşakların sağlıklı, güçlü, kuvvetli kimselerden oluşmasını istediğinden, yanında gezdirdiği hekimlerden birine; bu çocukların neden böyle zayıf olduklarını ve bunları güçlü vatandaş yapmak için ne yapılması gerektiğini sormuş. belki bilgisizlikten belki de kasıtlı olarak mustafa kemal'e yanlış bilgi verilmiştir. gıda emperyalizmi olgusunun parçası olan şeker politikalarına uygun bir işleyiş bizim ülkemizde de başlamıştır. bu konuyu şubat 1966 tarihinde yayınlanan 320 sayılı "türk yurdu" dergisinde; "atatürk'e göre iktisat ve iktisadi kalkınma" başlıklı yazısında, m. zeki sofuoğlu şöyle anlatmaktadır (ifade ve yazıma dokunulmamış olduğu gibi aktarılmıştır.):

    "filhakika atatürk, bir yurt gezisi sırasında kendisini karşılamaya çıkarılan ilkokul öğrencilerinin çok zayıf olduklarını görmüş, maiyetinde bulunan doktorlara bunun sebebini sormuştu. çocukların zayıflığının kâfi şekerle beslenmemekten mütevellit (raşitizm) hastalığı olduğunu öğrenince, şu direktifi vermişti:

    -şeker fabrikalarının sayısını yirmiye çıkaramaz ve şekeri ekmek kadar kolay alınır hale getiremezsek gürbüz çocuklara hasret kalırız. bu işleri ihmal etmeyelim.

    millî sağlık dâvamızı temelinden kavrayan bu emrin ileriki yıllarda icapları yerine getirilirken, ilerici ve atatürkçü geçinen bazılarının, nasıl şeker fabrikalarının kurulmasının lüzumsuz olduğunu savunduklarını ibretle hatırlamamak mümkün mü?"

    oysa o zayıf anadolu çocuğu, şeker yiyememekten değil, yeterli et, süt, yumurta gibi protein kaynağı olan besinleri yiyememekten o hale gelmişti. bugün biliyoruz ki raşitizm çocuklarda kalsiyum ve d vitamini eksikliğinden meydana gelen bir kemik hastalığıdır. bu kemik hastalığının tedavisi için de çocuklara bol süt içirip güneşte kalmasını sağlamak gerekir.

    bu olaydan sonra türkiye'de, yerden mantar biter gibi şeker fabrikaları çoğalmıştır. halkımız da daha çok şeker yemeye başlamıştır. üretilen şekerler dışarıya satılamayınca da üretim fazlası şekerin tüketilmesi için; şeker şirketi genel müdürü, 10 temmuz 1966 tarihli milliyet gazetesinde yer alan habere göre; ekmeklere şeker katılmasını teklif etmiştir. bu bir yanıyla çaresizlikten ne yapacağını bilemeyen yöneticilerin karnelerine "kırık not" olarak geçecek talihsizlik; diğer yandan da oldukça komik bir durumdur. çünkü ekmek içindeki nişasta, sindirim kanalında parçalandıktan sonra zaten şekere dönüşmektedir.

    gelişmiş toplumlar protein ağırlıklı besinlerle beslenirken; geri bıraktırılmış toplumlar, tahıl, şeker, yağ (özellikle de değersiz yağların hidrojenlenmesi ile yapılan margarin) gibi besleyici özelliği olmayan boş kalori kaynakları ile beslenmektedir. yağ, tahıl başlıklarında da düşüncelerimi ifade etmeye çalışacağım. ülkemiz ve halkımızın bu alanda doğru beslenme bilgisine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. çünkü, boş, enerji vermekten öte faydası olmayan besinler ağırlıklı beslenme tarzından dolayı oluşan hastalıkların ilaçları ve ekipmanları da yine gelişmiş ülkelerden satın alınmaktadır. bunlar tesadüfen oluşan şeyler olmayıp bir dizi gıda emperyalizmi politikaları dahilinde yapılanlardır. sonucuna bakıldığında; yaşam ortalamasının, geri kalmış ülkelerde düşük, gelişmiş ülkelerde daha yüksek olduğu görülür.
178 entry daha
hesabın var mı? giriş yap