44552 entry daha
  • hayatı bir tiyatro oyununda rolüm varmış gibi yaşıyorum.
    role playing oyunları olur ya. işte ben onu gerçek hayatta yapıyorum.

    sırf keyif olsun diye pidecide çalıştım.
    önce konsepte uygun giyiniyorum. çizgili polo yaka tişört, kahverengi pantolon ve önlük. adisyon ile masaya yaklaşıp siparişleri alıyorum. sonra 2 adım atıp salonun ortasından fırıncıya;
    -ustam, 2 kıymalı kaşarlı çek ordan diye bağırıyorum. pideler çıkıyor fırından, tezgahta pide kenarlarına tereyağı sürüp, satırla tak tak tak pideleri dilimliyorum. sonra da buyrooaan.. diyerek pideleri müşteriye servis ediyorum.

    başka bir zaman bizim restoranda garsonluk yapıyorum. önce batman'deki alfred gibi giyiniyorum. müşteriler genelde yabancı olduğu için önce 3 paralık fransızca'm ile ağzımı yaya yaya hoşbeş ediyorum. sonra adamlara binbir türlü övgüler ile balık yemelerini tavsiye edip balık siparişi alıyorum. yemeği servis ederken (bütün balığı maşa, pens ve bıçaklar ile kılçıklarından ayırıp tabaklara ayrı ayrı servis etmek gerekiyor) sanki tüm hayatımı garsonluk ve avrupai elit şeylere adamışım gibi tavırlar ile balığın yakalanış ve pişirme sürecini anlatıyorum...

    ertesi günü de bu sefer mutfağa dalıyorum. yine kostüm eksiksiz. italyancaya benzeyen kelimeler uydurup o italyanlar'a özgü mimik ve jestler ile bağıra çağıra mutfakta önceden fırına attığım balığın garnitürlerini hazırlıyorum. babam da aşçı zaten. o da manyak. bana katılıyor. garnitürlerden bir parça tadıp, mmmmmmmm belissssimoo diye kendimizi övüyoruz.

    bazan tulumları çekip kendi projem olan inşaata işçiymiş gibi gidiyorum. müteahhit arkadaşım olduğundan beni yeni marangoz çırağı diye tanıtıyor. çatı kurulumunda çalışıp piknik tüpünde çay demliyorum. sigara için kaytarıp elektrikçinin çırakları ile küfürlü laflar ile hayata dair dert yanıyorum. arada bağıra bağıra ruhi su tarzında ben melamet hırkasını türküsünü söylüyorum. ertesi günü aynı şantiyeye takım ceket elde plan paftaları mimar olarak gelip milleti dumur ediyorum.

    geçen yaz motorla markete gitmek için evden çıkıp 1 hafta geri dönmedim. bu süreç içinde beat kuşağı döneminin afilli genciymiş gibi davrandım.

    kaptan arkadaşların yanında denize açılıyoruz. denizde geçirdiğim gün boyunca hareketlerime baksanız jacques-yves cousteau yanımda miço kalır. ne seyir defteri tutmadığım kalıyor ne yıldız haritası çıkartmadığım.

    bunların harici el attığım işler, ırgatlık, duvar ustalığı, marangozluk, balıkçılık, pazarda mandalin satmak, arkeoloji, turist rehberliği, ingilizce öğretmenliği, sinema eleştirmenliği, fotoğrafçılık, kuş gözlemi, restorasyon, seyyar satıcılık, ressamlık, karikatür, şairlik, moda tasarımı, endüstriyel tasarım, ilüstrasyon, çaycılık, sandaletçilik, dj.lik. mantıcılık, yönetmenlik (en evlere şenlik olanı ve en çok saçmaladığım buydu), bakkalcılık ve sayamadığım bir sürü saçmalık.

    yakında yapmayı planladığım şeyler el arabası alıp eski alliiioyeeeem eskicieeeeeee! diye bağıra çağıra eski alıp plastik leğen dağıtıcam. bir de berbere girip sevil berberi operası eşliğinde kafa masajı yapıcam. bugs bunny de görmüştüm içimde kaldı.

    gördüğünüz gibi bu tarz bir deliyim. başka türlü katlanamıyorum hayata ve gerçek kimliğime.
    gerçi bu sayede dünyanın her yerinden her tarz insandan arkadaşım oluyor.
    güzel bir şey.
229400 entry daha
hesabın var mı? giriş yap