103 entry daha
  • ferhat hoca'nın ince memed'e anlattığı versiyonu;

    birisi aşık, hem pir, hem aşık. güzel türküler söyler. alevi, kızılbaş, asi. şahın adamı, şah ali’nin, hani düldül atının sahibi hazreti ali var ya, onun adamı. bu yüzden de padişaha düşman, ona asi.

    bir sabah yanında çalışan hıdır’ı çağırır, “ben bu gece bir düş gördüm hıdır”, der. “düşümde istanbul’a gidiyormuşsun, orada vali olup sivas'a geliyor, beni burada sivas çarşısında asıyormuşsun. haydi güle güle. yazgının önüne geçilmez.” hıdırdır, pir'in ellerine, ayaklarına düşer, “aman pirim, yaman pirim, ben seni nasıl asarım, yeter ki vali olayım.” pir sultandır, “yürü git hıdır,” der, onu yolcu eyler.

    hıdır gider, aradan yıllar geçer, sivas’a bir vali gelir hızır adında. bir gün valinin aklına gelir ki onu düşünde görerek, himmet edip istanbul’a yollayan piri yıldızeli’nin banaz köyündedir. “hani o vali olup beni asacaksın demişti ya, ben ona büyük, misli görülmemiş bir şölen çekeyim de görsün”, der. sivas’la banaz arası üç günlük yol. şölen gününü hazırlar, sivas’ın ileri gelenlerini, beylerini, ağalarını da çağırır ki pirine nasıl bir saygı gösteriyor vali olduğu halde.

    sivas’la banaz arası üç günlük yoldur, vali adamlarını göndertip pir sultan abdal’ı sarayına getirtir, o şölen yerine gelirken huzurunda niyaza varır. pir buna derecesiz sevinir ya içinde de bir kuşkusu vardır. bu hıdır hızır olmuştur ve hem de osmanlı... bir kişi osmanlı olmuşsa ona güven olmaz. bir de düşünü görmüştür pir. derken şölen başlar. sofrada türlü yemekler vardır, buralarda görülmemiş, bilinmemiş. sofrada kuş sütü eksik. herkes yemeği yemeye başlamış, pir sultan öyle elleri kolları bağlı gibi durup durmuş. hızır paşanın bu gözünden kaçmaz. “buyur pirim, yemek ye.” pir karşılık vermez, herkes iştahla yemeğini yerken o el bile sürmez. “aman pirim...” pir sultan başını kaldırır, gözlerini oradaki ağaların, beylerin, yüksek devlet adamlarının üstünde teker teker dolaştırır, “ben bu yemekten yiyemem,” der, “çünkü bu yemekte tüyü bitmedik yetimlerin hakkı, kan ter içinde çalışanların kanı var, bu yemek zulüm yemeğidir, ben bu yemeği yiyemem, haramdır. bu yemeği ben değil, köpeklerim bile yemez.”

    hızır paşa çok kızar, saçını başını yolar, öfkeden delirir. durumunu birazıcık kurtarmak, bu beylerin önünde daha fazla rezil olmamak için, “çağır köpeklerini, pirim, der, bakalım yemeyecekler mi...” pirdir, hemen buradan banaz’a el eder, köpekler yola düşüp gelirler.

    “buyur paşa, işte köpekler.” yemekler pir sultan’ın köpeklerine sunulur, köpekler, yemekleri şöyle uzaktan, burunlarının ucuyla koklarlar, paşanın adamları ne yaparlarsa yapsınlar yemezler.

    paşa bu kadar insan önünde çok bozulur. bu aşağılanmayı nasıl yutacaktır, durumunu kurtarması gerekir. “düşün gerçek çıkıyor, pirim,” der hızır paşa. “yalnız sana pirim olduğun için bir kapı daha açıyorum, bu bana yaptıklarına karşılık seni çoktan sallandırmalıydım. şimdi sen, şu insanların huzurunda üç deme söyleyeceksin, bu üç demede de şah adı geçmeyecek. böyle yaparsan seni bağışlarım. yoksa seni bu sabaha karşı şehrin meydanında en yüce ağaca astıracağım.”

    pir sultan sazı kucağına çeker, ilk demesini söyler. başta paşa, ortadakiler donar kalırlar.

    pir sultan şiirinin her dizesinde bir kere şah demiştir. şölendekiler ikinci demeyi beklerler.

    o da baştan aşağıya şahla doludur. üçüncü deme de öyle.

    hızır paşa, “pirim, düşün gerçekleşti,” der, askerler piri alırlar sivas meydanında asarlar. o yüzden sivas’ın adı kanlı sivas kalır. kıyamete kadar da bu şehir böyle anılacaktır.

    o sabah günle birlikte bütün sivas’ta pir sultan abdal’ın bu minval üzere asıldığı konuşulur.

    bir tanesi der ki, ben ala şafakta pir sultan’ı ak libaslara bürünmüş kayseri kapısından çıkıp giderken gördüm. ötekisi, ben de onu tokat kapısında gördüm, der. kimi onu şehrin doğu, kimi batı kapısında görmüştür. kimse pirin asıldığına inanmamaktadır. kuşkuda olanların bir kısmıysa, halep oradaysa arşın buradadır, derler. haydi meydana gidelim de görelim, pir sultan asıldıysa oradadır. şehrin alanına gelirler ki ortalıkta hiç kimse yok. yalnız bir kalın, uzun ip bir ağacın dalında sallanır durur...

    ferhat hoca güzel sesiyle pir sultan’ın o üç, her dizesinde şah adı geçen şiirini söyledi.
180 entry daha
hesabın var mı? giriş yap