43 entry daha
  • fenerbahçe’nin ikibinli yıllardaki bağımsız taraftarlık hareketinin güzel örneği okul açık bünyesinde gerçekleşen sayısız koreografide emeği bulunan kardeşlerimiz adına, fenerbahçe yönetiminin parasını verip özel bir şirkete yaptırdığı bu branda hakkında söyleyeceklerimiz var.

    yönetim belli ki oluşturmak istediği, büyük oranda başardığı prototipin beceremeyeceği bir alanı da yönetebilmek adına bu hareketi gerçekleştirdi. burada önemli olan nokta brandanın içeriği değil, en azından ilk adımda, ona sonra gelelim.

    taraftarlık olgusu bir takım zamanı geçmez, tükenmez değerler içerir. karşılıksız sevgi, gönülden destek vs gibi soyut kavramların, bu değerlerin yansıtılacağı temel mekan olan statta tezahürat, meşale, destek, rakip takımı bozmak gibi çeşitli eylemlerle bütünleşmesiyle ortaya çıkan enerji, deplasmanlara gitmek ya da tribün kültürü adına yapılması gerekenleri yapmakla bir araya gelir ve sizin tribün geleneğinizi oluşturur.

    bu yapılan, fenerbahçe taraftarının desteği ya da eylemi değildir. bir özel firmanın sunduğu, başkanın da onayladığı, kuru, ruhsuz bir harekettir. bunu en başta, yıllardır koreografilerde emek harcamasa bile en azından karton kaldırmış, fotoğrafını çekmiş, paylaşmış taraftarların karşı çıkması gerekir. stat, taraftarların kolektif bir ruh halini tek bir yumruk olmaya çevirdiği özel bir mekandır. anlamını böyle bulur. siz bu kolektifliği alıp, herhangi bir etkinlik firması ya da ajans ile yapma kararı verdiğinizde ve bunu taraftar olarak sizler kabullendiğinizde, taraftarı olduğunuz kulüp ile, sahada destek olacağınız takım ile, oynanan oyun ile, sizin için o büyük kolektif ruh haliyle anlam bulan stadınızdaki desteğinizi, hissettiklerinizi, ismini cismini bilmediğiniz bir tasarımcının ve yönetimin şekillendirmesini kabul etmiş oluyorsunuz. siz taraftarlığınızı yaşadığınızı zannediyorsunuz, ancak tüm davranış kodlarınız ve kulübünüzle iletişiminiz, artık başkalarının tercihlerine kalmış oluyor. bu kulübü böyle seveceksiniz diyorlar, bu yazdığımız sizin adınıza diyorlar, sizin adınıza, sizin kulübünüzü sevme ve destekleme biçimini kodluyorlar. belki bundan rahatsız olmuyorsunuz, bugün için.
    günümüzde her detayda olduğu gibi, taraftarlık kavramında da emek eksenli bir yol yerine, tüketim eksenli bir zorunluluk geldi. öyle ki, bu davranış biçimi güçlü bir kabullenme yarattı ve bunun dışındaki her türlü düşünce ya da eleştiri, radikal düşüncelermiş gibi, akıllarda kötücül imgelerle eşleştirildi.

    statlar söz söyleme yeri olmaktan çıktı. giderek devasa sinemalara, üstü açık katedrallere döndü. bir sinema salonundaki gibi pasif özneler yaratılıyor. bir kilisedeki gibi, ayaklarınızın ucuna basarak, bir "güvercin tedirginliğiyle” ancak destek olduğunuzu düşünüyorsunuz. kulübünüzle aranızdaki, yılların emeğiyle ve hatıralarıyla örülmüş sevgi ilişkisinin yerini, stada girişte, bankaya harcayacağınız emek aldı. bu koreografi ve benzerleri hareketler, sizlerin ödediğiniz paraların içinde gelen hediye ürünler halinde sunuluyor. bunu kabul etmek ya da etmemek etik bir tercihtir. kimse karışamaz. ancak kabul etmek kararının ötesine geçip, doğru olanın bu olduğunu, bu kararın kendi zihninizde mantıklı bir konuma getirmek amaçlı olduğunu fark etmeden iddia edip, böyle düşünmeyen azınlık fenerbahçelileri anlamak yerine onları dışlamaya kalkarsanız, artık fotoğraflarda kalmış o salkım saçak tribünlerin coşkusunu birilerinin hatırlaması gerekir, çünkü tribün hafızası yerindedir.

    yediğiniz hamburger ne kadar gerçek yemekse, bu koreografinin anlamı da o kadar gerçek.

    koreografinin içeriği hakkında da, hazır maçın gazı geçmişken, bir şey söylemek gerekiyor. normalde okul açık grupları şu koreografiyi gerçekleştirse, maazallah ne teröristlikleri ne anarşistlikleri (elhamdülillah) kalmıştı. rakip kulübü mezara koymak, oradan da sonu “koyarlar” diye biten koreografi yapmak yerine, bu kadar yıldır yaratıcı sloganlarla, rakibi etik kurallar çerçevesinde incitmek çizgisinden sapmayan o kadar çalışma yapanlar holigan(!), şu çalışmayı gerçekleştiren yöneticiler ve buna alkış tutan bu çoğunluk taraftar oluyor. bu da, günümüz türkiye’sinin absürtüğünü izansızlıkla karıştırmış bir şekilde yaşayan çoğunluğunun bir başka saptırması. henri michaux demişti sanırım, gerçek olan şeyin artık gerçek olmaması için yazıyoruz, yazıyoruz ki içimizdeki fener aşkını gerçek tutup, bu dayatılanın gerçek olmadığını en başta kendimize söyleyelim.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap