16 entry daha
  • sevr'in uygulanabilmesi için ankara'nın direncini kıracak bir vekil devlet olarak yunanistan krallığı'nı seçme ve bu hedef doğrultusunda destekleme siyaseti, sadece ingiltere'de ve sadece lloyd george'un başını çektiği sınırlı bir kliğe aitti. lloyd george önceleri bu uğurda ingiliz işgali altındaki osmanlı memalikinde türk direnişini zayıflatacak her türlü tedbiri almak, sevr anlaşması'na aykırı olarak yunanistan'a silah satmak ve diplomatik sahada dengeyi yunanistan lehine bozmak gibi türlü hinliklere giriştiyse de, ne kendi kamuoyundan, ne kolonilerinden ne de cihan harbi'ndeki müttefiklerinden belirgin bir destek alamamıştır.

    zira el insaf; o savaşta milyonlarca insan verdun siperlerinde falan zayi olmuşken ve tam bu müttefik ülkelerin halkları mütareke havası ve sevinci içine girmişlerken savaşın yandan gelen bir ufak anadolu direnişine inat devam etmesi fikri kimseye cazip gelmiyordu. nihayet sakarya zaferi'nden sonra fransızlar anadolu'dan kaldırılabilecek daha fazla ganimet kalmadığına kanaat getirdiler ve kazanacak at olarak gördükleri ankara'nın dostluğunu tercih ettiler. ankara anlaşması ile de yüklü miktarda silah ve cephaneyi de bırakarak anadolu'dan çekilip gittiler.

    sakarya sonrası ankara, anadolu'nun büyük kısmında borusu öten (vergi ve asker toplayabilen, kanun koyan ve uygulatabilen) ve ciddi diplomatik mevziler kazanmış bir güç olarak tebarüz etti. bunun üzerine yunanistan'daki siyasi çekişmelerin etkilediği ve cuntaların sardığı yunan ordusu'nun zayıf düşmesi de eklenince, ankara'nın son taarruzu kolay sayılabilecek şekilde başarıya ulaştı ve yunan ordusu 4 gün içinde darmadağın oldu.

    peki bu aşamadan sonra ne oldu? ankara gayet tabii boğazlar üzerine yürümek istedi. fakat trakya'da birkaç cılız yunan tümeni'nin yanısıra istanbul'da ve çanakkale'de vehmedilen "tarafsız bölge"nin gerisinde ingiliz birlikleri vardı. ankara hesapsız bir taarruzla ingilizleri uyandırmak ve güç bela kazandığı zaferi heder etmemek için bu noktada durdu ve fransızların aracılık ettiği mekik diplomasisi başladı. mekik diplomasisi boyunca türk tarafı savaşa devam kararlılığını hissettirebiliyordu. ingilizlerde eksik olan buydu. ingiliz kabinesi çanakkale ve istanbul'u korumak için asker istediği fransızlardan ve kendi kolonilerinden "sie amk ebemiz skildi savaş diye diye zaten" yanıtını alınca daha fazla dayanamadı. kamuoyu desteği olmaksızın bilmemkaç bin kilometre ötedeki düşman toprağını, kollektif geleneğe sahip bir milletin az çok modern ordusuna karşı elde tutmaya çalışmak çok yıpratıcıdır. lloyd george son bir hevesle kendi kabinesinde aradığı desteği bile bulamayınca önce mudanya'da masaya oturdu, sonra da anadolu politikası üzerinden babayı alması dolayısıyla istifa etti. olan biten budur. ingilizler bize istanbul'u babalarının hayrına değil, koca bir dünya savaşı'ndan sonra istanbul'u ellerinde tutmak ve ankara'yı ezmek için gerekli iç ve dış desteği bulamadıkları için terkettiler.

    bir ülkenin güçlü bir orduya sahip olması, topyekün savaşla o ordu sayesinde alabileceği her şeyi almaya çalışmasını beraberinde getirmez. zira savaşın, insan başta olmak üzere pekçok kalemde ciddi maliyeti vardır ve kamuoyunun bunu sırtlamaya gönüllü olması gerekir. sözkonusu savaşın taraflar için manaları arasındaki fark arttıkça, daha fazla şey kaybedecek olan taraf avantajlı hale gelir. çok uzattım amk neyse. böyle yani.
17 entry daha
hesabın var mı? giriş yap