5 entry daha
  • insanı bir yandan kederlendirirken bir yandan da insana huzur veren, kalbe zararlı anime. hikayeyi falan bıraktım, böyle natsume her gece vakti camdan atlayıp youkai peşinden koştuğunda "takashi, çocuğum, üşüyeceksin ayağına terlik giy, üstüne hırka giy" demeye başladım.

    bazı bölümlerde gönül telini öyle bir titretir ki... mesela üçüncü sezonun dokuzuncu bölümünde şöyle bir sahne geçiyor: natsume bir gün arkadaşlarına bisiklet sürmeyi bilmediğini söyler. arkadaşları bu duruma şaşırınca da der ki "arkandan tutup iten olmazsa bisiklet sürmeyi öğrenemezsin ki...". işte o an, en son fma izlerken yaptığım bir şeyi yapıp videoyu durdurdum ve monitöre sarıldım. yalnızlık, gariplik bu kadar mı güzel anlatılır? sonra natsume'nin oradan oraya itelendiği çocukluğunu, sessiz sessiz ağladığı geceleri gösterdikçe anime, annelik içgüdüsü diye bir şeyin gerçekten olduğuna kani oldum. o yaşta ergenin normal şartlar altında dingil olması gerek değil mi? ama natsume bambaşka, tam sevilecek evlat. şu an gelse bağrıma basarım. onunla bonus gelen koca popolu nyanko-sensei'i de hunharca mıncıklarım.

    mangaka bir röportajında, natsume yuujinchou esasen bir shoujo dergisinde yayımlandığı için esas karakteri kız değil de erkek yapma konusunda çekindiğini, ama sonra yarattığı hikayeden çok memnun olduğunu söylemişti. iyi ki de böyle yapmış. onu da seviyorum.

    ayrıca kamiya hiroshi'ye sesleniyorum: zaten pek de sevmem seni sütoğlan; tamam, ses aralığı dediğin de bir yere kadar, ama allah rızası için natsume'yi seslendirirken kullandığın sesi blcd'lerde kullanma. kib öptüm bye.

    (bkz: hotarubi no mori e)
17 entry daha
hesabın var mı? giriş yap