34 entry daha
  • hakan erdem de iyi bilir, eski alimler arada "hekim (yani hikmet sahibi), hakimle (yani hukmu suren ve veren) musahabet etmekten, onun yamacina girmekten imtina etmeli" diye hatirlatirdi hep. gerci kimbilir, belki ikbalini bir turlu bulamayip da sarayda, hukumdarin eteginin dibinde gununu gun eden tuzukurulara icin icin hasetle bakan, bu hasediyle o tuzukurulara veryansin eden alimler cikarmistir oyle sozleri. sonucta kadim zamanlar onlar, hayatini kazanmak oyle kolay mi simdiki gibi? elbet bir hukumdarin lutfunu talep edecek, kendi kurtulusunu onun izzet u ihsanına baglayacaksin. televizyon vardi da onlar mi cikmadi ilmini pazarlamaya? matbaa vardi da onlar mi basmadi kitaplari uc bes baski? ne yapsin fakir alim, devletlusune yaranmaktan, yamanmaktan baska.

    hakimin masasina oturmak, davetine icabet etmek de degil mesele; sonucta davete icabet etmemek zor zanaat vesselam. fakat bazen kimler tarafindan nerelere davet edildigini, neden baskalari degil de kendisinin davet edildigini ve kendisiyle beraber baska kimlerin de davet edildigini dusunmek, hatta buna biraz uzulmek de gerekebilir. evet, hakimin masasina oturmak degil yalnizca mesele. ama bir zamanlar mustafa armaganlari, erhan afyonculari, murat bardakcilari filan dile dolarken bir anda onlarla sen kahkahalar esliginde, masadaki hemen hemen hicbirinin uzmani olmadigi ermeni meselesi hakkinda hakim huzurunda istisarelerde bulunmak tuhaf canina yanayim. eh, ne diyelim, eskiler hakliymis galiba yine bir kez daha. hekim hakime yakin durmamali ki hikmetinden sual olunmasin.

    zeyl: biraz zaman geçsin istedim bu zeyl için. hakkında yeni bir şeyler söylemek değil önceden söylediklerime ek çıkmak istediğim için zeylle yetinip yeni bir entariye geçmiyorum. bilirim ki hocasının hoşuna gitmedi onca emeğinin, maddi-manevi yardımının geçtiği talebesinin sözleri. muhtemelen talebe taifesinin hamlığına, kadir kıymet bilmezliğine verdi. ama aradan onca zaman geçti. haksızlık mı yaptım, yargısız infazda mı bulundum, yakışıksız laflar mı ettim diye mütemadiyen kendime sorduğumda ve dönüp dönüp bu entariyi okuduğumda, yine hep aynı noktaya dönüyorum: benim tanıdığım, hocam bellediğim, ilmi ve kaleminden ilham aldığım hakan erdem'in izzet ü itibarı, reddetmesi mümkün olmayan bir cumhurbaşkanı davetine icabet etti diye düşmez pek tabii. mesele de o değil zaten. ama hakan erdem gibi keskin bir zekanın, ne tür pr maksatlarıyla tertip edildiği izahtan vareste ve kimlerin davet edileceği enikonu belli olan meclislere iştirak etmesinin, daha doğrusu bu tür meclislere yakıştırılmasının, ona saygı ve hürmette kusur etmemiş talebelerinde herhangi bir akis yaratmayacağını düşünmesi işin şaşırtıcı tarafı. onu sevip sayan, bu mesleğe gönül vermelerinde tarifsiz tesirinin olduğu birçok talebesinin, onun, kadir mısıroğlu, mustafa armağan gibi ne idüğü belli olmayan tarihçi bozuntularının bilfiil hizmet ettikleri şeyin bir parçasıymış gibi görünmesine hayıflanması, kendisini karalamak istediklerinden değil bilakis kendisinin izzet ü itibarını çokça düşündüklerinden. daha yetiştirilecek onca öğrenci, yazılacak bol bol kitap ve makale, hakkıyla dinleyebilecek kulaklara verilecek sürüyle konuşma varken, ilmi ve enerjiyi kaygan zeminlerde heba etmeye ne hacet?
46 entry daha
hesabın var mı? giriş yap