2590 entry daha
  • geçenlerde ilk kez iş için değil de bir haftasonu turist gibi dolanmaya gittiğim şehir. şöyle avrupai, böyle modern, yok venedik yok amsterdam vs gazlamaları bana ne kadar abartı gelse de gerçekten de "yeni türkiye" standartlarına göre oldukça boktan olan ortalamamızın çok üstünde bir yerle karşılaştım diyebilirim. trafiksizliği, parkları, kanalları, kafeleri, genç nüfusu, her köşeden çıkan heykelleri vs diğer 80 ilde kolay bulamayacağınız şeyler.

    "iyiki üşenmeyip gelmişiz, değişiklik oldu" diye düşünürken cumartesi gecesi kaldığımız otelin* kendi ne kadar güzel olsa da mini barı sarı kola seviyesinde kaldığı için dışarıdan bir şeyler almaya çıkıp, yürümeye başladım.

    dönüşte otelin olduğu sokaktan geçerken bir anda zihnime bir tanıdıklık hissi çöktü. aynı sokak olmasa da, bilinçaltım ne şekilde eşleştirdi bilmiyorum, ama burası tam da ali ismail korkmaz'ın öldüresiye dövüldüğü o lanet olası sokağa benziyordu. bütün gün gezerken hiç aklıma gelmeyen o güzelim çocuğun katledildiği şehirde olduğum gerçeği o an çarpıverdi işte. düşündükçe, aklıma o görüntüler geldikçe dizlerimin bağı çözülüverdi. sanki şu köşeyi dönsem hızlıca, o tek başınayken daldıkları anı yakalar, iki tekme de onun yerine ben yer, belki "o son tekmeye" engel olurdum gibi geldi.

    gözlerim doluverdi sokak ortasında. küfrede ede yürümeye başladım. ben ki 30 yaşında ilk kez özgür hissetmişim kendimi o sokaklarda direnirken, kim bilir o 19 yaşındaki haliyle neler geçiriyordu kafasından evine dönerken. peki ya ben olsaydım, kardeşim, kuzenim olsaydı onun yerinde? ya canım oğlum olsaydı o karanlık sokaktaki?

    kılına bile zarar gelse dünyaları yakacağım, ona dokunanlara hayatı zindan edeceğim, uğruna canımı düşünmeden vereceğim oğlum olsaydı oradaki ne yapardım? bir anlık düşüncesi bile akıl sağlığımı zorlamışken kendi öz evlatlarını bir kör kuyuda yitiren, sonra da o anı belki de yüzlerce kez izlemiş olan o ana babayı düşündüm sonra. benden az mı seviyorlardı ki oğullarını? benim yapacaklarımı onlar yapmaz mıydı sanki? ama yapamadılar... bir gece vakti amansızca kıydılar o çocuğa ve ellerinden hiç bir şey gelemedi. hayatta bundan daha çaresizce ne olabilir ki sözlük? canının parçasını elinden alıyorlar, ve bunu örtmek gizlemek, kendilerini kurtarmak için onlarca insan, onlarca kurum bir oluyor, ne katillerden doğru düzgün hesap sorabiliyorsun ne de "emri verenlerden".. bundan acısını hayal bile edemiyorum.

    klişe bir laf var ya hani büyükler söyler, "anne baba olunca anlarsınız" diye. yıllar yılı "yaw he he" diyip geçsem de şu söze, gerçekten de 10 ay önce o zaman anladım ömrümde ilk kez insan hayatının değerini. yeri geldiğinde 3-5 damla sütü şırıngayla ağzına vererek büyüttüğün bir canlının kıymetini o zaman anlayabiliyorsun. o zaman dank ediyor kafana ölümün şiddeti ve ciddiyeti.

    ben şimdi bu cinayette payı olan, yardım eden, örtbas etmeye çalışan, "emri ben verdim" diyen, "oh olmuş" diyen, insanlık sınıfına sokamadığım et parçalarına müstahak bir beddua bile hayal edemiyorum. hani saatlerce aç kaldığınızda bir yerden sonra açlık hissetmemeye başlarsınız ya, ben nefret limitimi aştım bunlar için, hiçbir şey hissedemiyorum.

    sersem bir şekilde döndüm otel odasına. ufaklık yatağında mışıl mışıl uyurken karıma sarılıp onu izledim. hiçbir şey diyemedim. anlatmak istedim anlatamadım. arkada tesadüf tv'de ahmet kaya'dan söylüyordu bir şarkıcı.
    "kendine iyi bak beni düşünme, su akar yatağını bulur" diye..

    su akacak yatağını bulacak. bunu yapanlar elbet hak ettiğini bulacak bir gün. adını bir parka vermişler güzel kardeşimin. gidemedim.. yüreğim el vermedi kuşları çok seven kendi oğlumu, kuşlara su veren o heykelin yanında görmeye. ama siz gidin mutlaka.. eskişehir güzel yermiş hem. tam avrupa şehri bak. siz gidin, bir de benden selam söyleyin düşlerinde özgür dünya olan 19 yaşındaki o çocuğa.
4986 entry daha
hesabın var mı? giriş yap