150 entry daha
  • bizim köyde “maraz” denir; halamın sedef hastalığına da, çocukların aklıevvelliğine de, dudak kenarında çıkan uçuğa da, tarladaki sebzeyi meyveyi vuran kırana da... belki nahoş bir kelime ama, her şey için kullanılmasını severim. hiçbir marazı birbirinden ayırmayız der gibi, hepsi aynı derecede kıymetli der gibi. benim de içim marazlı bu aralar, içim hasta. bu yüzden gittim köye sığındım, en çok da babaanneme ama. doksanına yaklaştı babaannem, belki de çoktan doksan oldu da biz bilmiyoruz. yaşlılıktan artık hafızası türlü oyunlar oynuyor ona, her gördüğümde daha da çocuk. ilk defa beni gördüğünde tanımadı, babama “bu kim çocum?” dedi, benim içim burkuldu. “istanbul’daki torunun anne” dedi babam. yok, bilemedi. bilemediğini gözlerinden bildim ben. gittim elini öptüm, yanına oturdum, bana havadan sudan anlatmaya başladı uzun uzun. babaannem için yabancı yoktur, evine konuk olan herkes tanıdıktır ona. bir tanıdığa anlatır gibi anlattı bana da. bildiğim şeyleri yeniden dinledim. köyün tüm çocukları onun kucağına en az bir kere yatmıştır ya dayanamadım ben de, “sırtımı kaşır mısın?” dedim. açtı kucağını, uzandım, başladı kaşımaya.

    bizim köyde bir dilek ağacı var, o da belki babaannemle yaşıttır. genç, yaşlı, kadın, erkek, bir dileği olanlar, gidip çaput bağlarlar ona. çocukluğumdan beri, babaanneme o ağacın hikayesini anlattırmayı çok sevmişimdir. aklıma o ağaç geldi, babaannemin sert elleri sırtımda dolaştıkça. “babaanne” dedim, “bana dilek ağacının hikayesini anlatsana”. sustu bir an, elleri bile tereddüt etti. ama tam o anda beni hatırladı işte, kim olduğumu hatırladı, ona sürekli o ağacın hikayesini soran torununu hatırladı. öyle bir an ki, bana kalsa mucize gibi bir şey. böylelikle ağacın hikayesini bir kere daha anlattı babaannem torununa, sırtımı kaşıdı, saçlarımı okşadı, istanbullar’ı sordu, gözlerimi sordu... beni hatırlayarak sevdi yine beni.

    daha bir kere bile o ağaca gitmemiştim ben, dilek dilemek için yani. ama ertesi gün gittim. bir çaput da ben bağladım, rengarenk olmuş dallarına. babaannem için, sevdiklerim için, onların iyi ve yanımda olması için bir dilek diledim. sonra oturdum ağacın gölgesine, babaannemin kucağında dökmeye çekindiğim gözyaşlarımı orada döktüm.

    hafıza o kadar garip bir şey ki, unuttum sandığınız, unuttu sandığınız her şey, tek bir şeyle, bir anda geri gelebiliyor.

    kim bilir, belki bir gün ben de size o ağacın hikayesini anlatırım? belki, bir gün.
104 entry daha
hesabın var mı? giriş yap