• biz tabii piyanist şantörlerle büyüdük, kolay değil (en büyük hayalim bir gün piyanist şantöz olabilmekti). o yüzden bu şarkının da kalbimizdeki yeri ayrıdır. üzücü ki, bugün sevdiğimiz insan ümit besen'in mi, yoksa coşkun sabah'ın mıydı beste ve güfte, onu hatırlayamıyorum. bülent ersoy da söyledi bu şarkıyı -ki en rezil söyleyen odur bence-, hatta ameliyatı öncesinde mine mutlu'yla çevrilmiş aynı adlı bir de filmi olacak.
    sözler hakikaten de başarısız, her kıtası ayrı bir insanın elinden çıkmışçasına bir anlam bütünlüğünden yoksun. ama fark eder mi? hayır etmez, etmemeli. önemli olan şarkının kendisi değil, çağrıştırdıklarıdır. esas olan hissiyattır.

    seni gördüğüm o günden beri
    kalbim perişan, gönlüm bir deli
    sana yazdığım beni anlatan
    aşkımla dolu bu sözlerimi

    (son iki dizenin ne kadar sallantıda kaldığını, sanki söz yazarı onları yanlışlıkla orda unutmuşçasına bir bağlantısızlık içinde olduklarını görüyoruz burda)

    işte bu bizim hikayemiz,
    öyle saf, öyle temiz
    kenetlenmiş, ayrılamaz
    kalbimizde ellerimiz

    (işte bu bizim hikayemiz diye giriyor, lakin ortada bir kıta üstteki perişan kalp ve deli gönül tamlamalarından anladığımıza göre sadece platonik bir aşk var; saflığı ve temizliği geçtim, henüz ne "biz" ne de "hikaye" denilecek bir şey göremiyorum ben ortamda. ayrıca "kenetlenmiş, ayrılamaz, kalbimizde ellerimiz" ne demek? kalbe kenetlenmiş el diye bir şey olabilir mi? yoksa eller ellere, kalpler kalplere mi kenetlenmiş?)

    kanımda, canımda, dört yanımda
    senden başka hiç kimse olmasın
    bir gün görsem yeter bana
    gözlerim yolda kalmasın

    (bu muazzam aşk, bu saf ve temiz hikaye tek gün görmekle nasıl yetinir; ayrıca tam anlayamadık yukarda tabii, ama ortada karşılıklı bir romans, bir kenetlenmiş kalpler olgusu varsa da, neden sadece bir gün görüyorsunuz ki birbirinizi?)

    olmayacak bir dua mıydı bu?
    allahım bana reva mıydı bu?
    yoksa hemen sonu gelecek,
    acıyla dolu bir aşk mıydı bu?

    (bir kere üçüncü dizedeki "yoksa" mantıksızlık katıyor, çünkü ancak birbirini dışlayan, mutually exclusive önermeler arasında kullanılabilir "yoksa". halbuki böyle damdan düşercesine bittiğini öğrenerek şaşkınlığa düştüğümüz bu saf ve temiz hikaye hem olmayacak bir rüyanın, hem allahın ümit'e (ya da coşkun'a, ya da bülent'e) reva gördüğü bir acının, hem de hemen sonu gelecek bir aşkın hikayesi olabilir)

    işte bu bizim hikayemiz
    öyle saf, öyle temiz
    kenetlenmiş, ayrılamaz
    kalbimiz, ellerimiz

    (e daha demin biten aşk demiyor muydun, acılı ayrılık, olmayacak dua demiyor muydun? nakarat, tamam da, keşke şöyle şarkının bütününe uydurabilseydin)

    sevsek de, sevmesek de 80'lerin tarabya'sının marşlarından biridir bu şarkı, fenomendir, külttür; kültürümüzün, kollektif bilinçaltımızın bir parçasıdır. müziği de güzeldir, hakikaten güzeldir. hele şöyle bir tarabya'da bir tavernada, alevli portakallarımız gelirken orgda çalınsa, ah..
40 entry daha
hesabın var mı? giriş yap