26 entry daha
  • ıssız adaya düşen çocukların korkularını ve bu korkuların kaynağını keşfetmelerini anlatıyor.

    "simon, ıslak saçlarının ağırlığını hissederek yukarıya doğru baktı, gökyüzünü seyretti. gökyüzünde ilk kez bulut vardı. kül rengi, krema rengi, bakır rengi bulutlar, kabaran kocaman kuleler gibi adanın üstünde yayılıyordu. bulutlar, toprağın üstüne çöküp oturmuştu sanki. bu boğucu, bu işkence edici sıcaklığı, bulutlar yaratmaktaydı her an. müstehcen başın sırıtıp kanadığı yerden kelebekler bile kaçıp gittiler. simon, gözlerini dikkatle kapadı, yere baktı, sonra görmemek için gözlerini eliyle korudu. ağaçların altında gölge yoktu; inci renginde bir durgunluk her bir yanı kaplamıştı. öyle ki, gerçek bilinen şeyler, anlatılması olanaksız bir hayale dönüştü. bağırsaklar, testereler gibi vınlayan sineklerle örtülü, kara bir yığın olmuştu. bir süre sonra bu sinekler, simon'ı buldular. tıka basa yiyip doydukları için, onun derecikler gibi akan terine kondular, içtiler. burun deliklerini gıdıkladılar, bacaklarının üstünde birdirbir oynadılar. sinekler yarı karaydılar, yarı ışıldayan yeşil ve sayısızdılar. simon'ın önünde, değneğe takılı duran sineklerin tanrısı, sırıtıyordu. sonunda simon dayanamadı; başını kaldırıp, sineklerin tanrısı'na baktı. beyaz dişleri gördü, donuk gözleri gördü, kanı gördü. simon'ın gözleri, o çok eski, o yadsınmaz bilgiyi kabul etti. simon'ın sağ şakağında bir damar, beynini dövercesine zonklamaya başladı."
222 entry daha
hesabın var mı? giriş yap