407 entry daha
  • bir sistem. sscb'nin "ekonomik başarısı"ndan ve "özgürlüğü"nden bahsedilmiş. çok kısa bir iki cevap vereceğim:

    a) sscb ekonomisi ne kadar başarılı

    ussr national income growth

    gdp per capita % of us

    rusya gdp'sinin diğer ülke gdplerine oranı

    devrimden 70 yıl sonra hastanelerin %57'sinin sıcak suyu, taşradaki hastanelerin %36'sının ise bırakın sıcak suyu normal su veya pis suya bile sahip değildi.

    temel ihtiyaçlar dahil her şeyde kıtlık olan bir ekonomiden bahsediyoruz, yiyeceklerin karneyle dağıtıldığı, insanların ekmek alabilmek için saatlerce sıra beklediği bir ortam bu. central-planningin çalışmadığının kanlı canlı örneği.

    hayır adamın kimsenin aç kalmadığı ekonomi dediği de 6-7 milyon insanın bilerek aç bırakılarak katledildiği bir ülke. (bkz: holodomor)

    b) ekonomik gelişimin bedeli

    diyelim ki tüm veriler sscb'nin ekonomik olarak başarılı olduğunu gösteriyor. peki bu milyonlarca insanı kelimenin gerçek anlamıyla köle yapmaya veya öldürmeye değer bir şey mi? (bkz: gulag)

    gulaglarda çalıştırılanların çoğu kendi rızalarının dışında oraya gönderilen insanlar. zorla ve ölümüne çalıştırılıyorlar. gulaglarda ölü sayısı milyonlarla ifade ediliyor. sadece akdeniz kanalı projesinde ölen işçi sayısı 25 bin.

    gulaglara sadece "suç" işleyenler değil, bu suçları işleyenlerin akrabaları da gönderiliyor. suçların çoğu da rejim düşmanlığı şüphesi ya da ufak hırsızlıklar vs, 1938-39'daki trajikomik hadiseleri saymıyorum bile.

    (bkz: gulag archipelago)
    (bkz: the economics of forced labor) (bkz: paul gregory)

    insanların sürekli aç kaldığı, habire kıtlıkla, yoklukla boğuşan, her şey için saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kaldığınız bir ülkeye verimli derseniz insanlar size bir tarafıyla gülerler. bunların aynısı bugün venezuela'da yaşanıyor yahu. artık çok bir şey ifade etmeyen marksist iktisadı baz alarak konuşanlarla tartışmayı da pek sevmiyorum. ürünün kendine içkin, yaratılışından gelen,objektif bir değere sahip olduğu yaklaşımı terk edileli bayağı oluyor. ortada kâr eden tek taraf patron değil, işçiler de ediyor. eğer etmeseydi zaten o takas gerçekleşmezdi. (fiziki veya zihni gücün getirdiği kâr ile işi kuranın/yönetenin kârı aynı olmuyor tabi, o ayrı mesele. ama iki taraf da kâr ediyor.)

    asgari ücret karşı olduğum bir şey, utiliteryen açıdan çok tartışmalı çünkü istihdama etkisi konusunda bir konsensusa ulaşılmış değil. farklı çalışmalar farklı sonuçlar getiriyor, bazı bölgelerde istihdamı artırırken bazı bölgelerde azaltabiliyor ya da sektörden sektöre değişiklik gösterebiliyor vs ama asgari ücret sorunun bir parçası değil. (bkz: asgari ücretin 2500 lira olması gerekliliği/@madonnanin yagli zencisi 2)

    fakirliğin kaynağını kapitalizm zannedenler var, tekrar tekrar anlattığım bir şey bu, geçerliliği olmayan bir mit, serbest piyasa fakirliği elimine etmede epey başarılı. bizim ülkenin de sorunu o zaten, kapitalist olması değil, düzgün bir serbest piyasaya sahip olmaması. ekonomik özgürlük indeksinde yetmişinci sıradaki bir ülke bizimki, dibine kadar yolsuzluğa, crony capitalisme batmış bir ülke. korumacı ekonomi yüzünden tarım da hayvancılık da berbat halde. ülkede girişimciliği teşvik edecek bir şey yok ki piyasan gelişsin. ekonomik özgürlüğün yanında sosyal özgürlük de gerek ki o da yok bizde. bir noktada aç kalmayı "tercih etmiş" bir ülke yani. vergilerin bu kadar ağır olması, hele de bunların direkt değil dolaylı vergi olması da en çok yoksul olanları etkiliyor mesela. bizim ülkede yoksullara zarar veren şey kapitalizm değil, devletin kendisi.
2423 entry daha
hesabın var mı? giriş yap