4089 entry daha
  • havalimanında uçağımın kalkış saatini beklerken gözüm karşımdaki küçük çocuğa takılmıştı.

    küçük çocuk yerinde duramıyordu. çok heyecanlı olduğu her halinden belliydi. nasıl heyecanlı olmasın? belki de hayatında ilk defa uçağa binecekti. üzerinde renkli renkli balonlar olan bir t-shirt giymişti. kafasında da koyu yeşil bir balıkçı şapkası vardı. oturduğu bankta heyecanlı heyecanlı ayaklarını sallıyor ve annesine birşeyler anlatmaya çalışıyordu.

    yavaş yavaş sıkılmaya başladığını hissetmiştim. durumu anlayan annesi oğlunu oyalayacak birşeyler aramak için çantasına doğru eğildi. "muhtemelen oğluna oyuncak arıyordur," diye düşündüm.

    çocuğun annesi son derece narin yüzlü bir kadındı. yeşil gözlerinin de etkisiyle masum bir güzelliği vardı. 30’lu yaşlarının ortalarında gösteriyordu. gözüm istem dışı olarak yüzük parmağına kaydı. parmağında yüzük göremeyince "demek ki eşinden ayrılmış" diye düşündüm. neden ayrılmış olabileceklerini düşündüm kısa bir an için. sonra sorgulamaktan vazgeçtim. son zamanlarda bu tarz empatiler kurmaya çalışmaktan bıkmaya başlamıştım.

    ben kendi kendime kadının neden kocasından ayrılmış olabileceğini düşünürken ufaklık oturduğu koltuktan ani bir hareketle kalktı ve bankların arasından ortadaki boşluğa doğru koşmaya başladı.

    çantasındaki arayışına ara veren anne hemen oğluna seslendi: oğlum, yavaş!

    küçük bey hiç oralı olmadı ve koşmaya devam etti. muzurca bir gülümsemeyle kendi etrafında dönmeye başladı. o dönmeye devam ederken etraftaki yolcular ona bakarak gülümsüyorlardı. ufak bir çocuğun gülümseyerek koşmasının etrafında nasıl bir pozitif enerji yarattığını görmek çok hoştu. herkesin ilgisini toplamış olduğunu anlayınca, her küçük çocuğun yapabileceği gibi şımarmaya başladı. etrafındaki yolcuların ya da yolcu yakınlarının “aman da aman, ne kadar tatlı şeysin sen öyle” gibi sözleri annesinin de yüzünün gülmesine sebep olmuştu.

    çocuk gerçekten çok tatlıydı. koşarken ve dönerken düşmesin diye şapkasını da tutmaya çalışıyordu. bundan dolayı dengesini sağlamakta zorlanıyor, paytak paytak hareket ediyordu.

    ufaklık etrafından gelen ilginin de devam etmesiyle dönmesini durdurup tekrar koşmak için hareketlendi. başı döndüğünden olsa gerek dengesini sağlayamadı ve tam o sırada çek çek bavuluyla yanından geçmekte olan iyi giyinimli, saçları hafif beyazlamış, orta yaşlı adamın üzerine doğru düştü.

    ikisi de bu ani gelişen olayı tahmin edememişler ve çarpışmışlardı.

    ufak çocuk çarpışmanın etkisiyle yere düşmüştü. olaya şahit olanlardan bazıları yardım etmek için hemen yerlerinden kalkmıştı. ben de eşyalarımı oturduğum yerde bırakarak koşmaya başlamıştım. bu sevimli çocuğa birşey olmasını istemiyordum. en önde de çocuğun annesi koşuyordu korku içinde bağırarak: doruk!

    doruk'un yanına vardığımızda hiçbirşeyi olmadığını görmek bizi çok sevindirmişti. yaramaz çocuk çarpıştığı adama yattığı yerden muzur muzur bakıyordu. annesinin kucağına almasıyla ve çevredekilere oğlunun iyi olduğunu belirtmesiyle hepimiz derin bir soluk almıştık.

    çarpıştığı adam çocuktan ve annesinden özür dilerken insanlar da koltuklarına geri dönmeye başlamıştı. ben ise çocuğun, annesinin ve çarpıştığı adamın yanındaydım.

    “iyisiniz değil mi?” diye sordum çocuğun annesine. “evet evet, her şey yolunda teşekkürler ilginiz için” diye cevap verdi naif sesiyle.

    bu sırada orta yaşlı adam bavuluna doğru eğilmişti. birşey çıkarmaya çalışıyordu. amacına ulaşıp tekrar belini doğrultmasının ardından elindeki nesneyi görme fırsatımız olmuştu.

    çıkardığı şey bir oyuncaktı. 10-12cm uzunluğundaki türk hava yolları uçak maketini zarifçe çocuğa doğru uzattı. çocuk maketi alır almaz o kadar mutlu olmuştu ki annesinin kucağında zıplamaya başlamıştı. "bir çocuğun mutluluğu dünyalara bedel derlerdi de inanmazdım" diye geçirdim içimden. bu sözün canlı kanıtı karşımda gerçekleşiyordu.

    ortam yumuşamış ve herkes rahatlamış olmasına rağmen çocuğun annesinin gözlerinin dolduğunu fark ettim. yutkunarak konuşmaya başladı;

    "çok teşekkür ederim size. eşimi yani doruk'un babasını bir sene önce kaybettik. bugün mezarının olduğu yere uçmak için buradayız. oğlum babasını çok severdi. kucağından hiç inmek istemezdi. eşim uçakları ve uçmayı da çok severdi. bana birşey olursa beni memleketime gömün ki uçmak için bahaneniz olsun derdi. çok kızardım böyle konuşmasın diye. doruk'a oyuncak uçaklar alırdı ve uyutmak için uçuş maceralarını anlatırdı. babasının doruk'a aldığı, doruk'un en sevdiği uçak maketini evde unutmuşum. ne tesadüftür ki sizin hediye ettiğiniz uçağa çok benziyordu. çok teşekkür ederim"

    çok duygulanmıştım. orta yaşlı adamın da gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. birbirlerine veda ederek ayrıldılar. ben ise olduğum yere çakılı kalmıştım. bir sevinçten zıplayan çocuğa, bir gözlerindeki yaşı silmeye çalışan annesine, bir de arkasına baka baka giden adama kayıyordu gözlerim.

    o ufak çocuğun bir gün büyüyüp bu çarpıştığı adam ile meslektaş olacağını nereden bilebilirdim. doruk, ileride çok başarılı bir uçak pilotu olacaktı. aynı babası gibi...

    ---------------------

    2009 yılında yazdığım kısa hikayemde bahsi geçen havayolu firması. o zamanlar, ileride güzel reklam fikri olur diye düşünmüştüm.

    6 sene önceki öykümü biraz güncelleyip burada yayınlıyorum. eski versiyonunu şu adresten okuyabilirsiniz.

    bunu beğenen, şunu da beğendi. (bkz: #54365907)

    çocuklar hayatımızdan hiç eksik olmasın...
4311 entry daha
hesabın var mı? giriş yap