10 entry daha
  • pereira’dan umudu kesen ve menajerini istanbul’a çağıran fenerbahçe başkanı aziz yıldırım ve asbaşkanı şekip mosturoğlu, atatürk havalimanı'ndan bindikleri tarifeli türk havayolları uçağı ile roma'ya gelmişlerdi.

    aziz yıldırım'ın tüm roma seyahatlerinde kalmayı tercih ettiği j.k. place roma oteline giriş yaptıkları sırada gün doğmak üzereydi. check-in işlemlerini bitirmelerinin ardından üç saat sonra lobide buluşmak üzere odalarına çekildiler.

    onları tarihi pantheon'a götürecek olan alfa romeo marka siyah renk araba otelin girişine yanaştı ve beklemeye başladı. lobide buluşan ikilinin araca yaklaşmakta olduğunu gören şoför, yolcularına kapıyı açmak için araçtan indi. konukların arka koltukta yerlerini almalarının ardından, sürücü koltuğuna oturdu, kemerini taktı ve aracı hareket ettirdi.

    aziz yıldırım roma'da huzur buluyordu. bundan dolayı da tüm özel görüşmelerini bu şehirde yapmayı tercih ediyordu. bugün gerçekleştirecekleri görüşme de şu ana kadar tamamen gizli tutulmuştu. bu tutumun geçerli gerekçeleri vardı. aziz yıldırım eğer bu görüşmeden olumlu bir sonuç çıkarsa, bunun fenerbahçe tarihi için bir dönüm noktası olacağını biliyordu. kongrede başkanlığı ali koç'a bırakmadan önce son volesini böylece vuracak ve fenerbahçe tarihi boyunca unutulmayacaktı.

    aziz yıldırım'ın yolculuk boyunca sessiz olmasından tedirgin olan şekip mosturoğlu pantheon'a yaklaşırlarken "başkanım bir ihtiyacınız var mı?" diye sordu. "hayır yok. az kaldı zaten." diyerek kestirip attı aziz yıldırım istifini bozmadan. aziz yıldırım’dan umduğu tepkiyi alamayan mosturoğlu daha fazla üstelememeye karar verdi. camdan dışarı bakmaya devam etti ve muhteşem roma manzarasını seyre daldı.

    kendilerini pantheon’a getiren araba, araç trafiğinin el verdiği kadar pantheon’a yaklaştı. ineceklere yere geldiklerini anlayan yıldırım ve mosturoğlu şoföre teşekkür edip araçtan indiler. roma'da güneşli bir sonbahar sabahıydı. havanın güzel oluşu aziz yıldırım’ın keyfini yerine geri getirmişti. yavaş yavaş pantheon’a doğru ilerlerken aziz yıldırım saatine baktı ve “gel oturup kahve içelim o gelene kadar” diyerek az ilerideki caffe greco’yu gösterdi. buluşmaya bilerek erken gelen aziz yıldırım’ın amacı buluşmadan önce kendisine uğur getireceğini düşündüğü bu kahvecide kahve içmekti. bu dükkanın şekip mosturoğlu’nun bilmediği bir önemi vardı. aziz yıldırım, roberto carlos, anelka, van hooijdonk ve alex de souza transferlerini burada kahve içerken bitirmişti. bugün de biraz şansa hayır demezdi.

    pantheon’un muhteşem mimarisini görebilecekleri güzel bir masa seçip kuruldular. kremalı espresso’larını söyleyip beklemeye başladılar.

    “sizce görüşme nasıl geçecek başkanım?” diyerek konuyu açmaya çalıştı şekip mosturoğlu. “dinleyeceğiz bakalım ne istiyorlarmış. eğer olumlu giderse sen hemen terraneo’ya bir mesaj atarsın. o dün hazırladığımız taslak teklifi düzenler gönderir. vakit kaybetmek istemiyorum.” diyerek aklından geçenleri sıraladı aziz yıldırım.

    garsonun çabucak getirdiği kahvesinin köpüğünden bir kaşık alan mosturoğlu devam etti:

    “ben olumlu geçeceğini düşünüyorum. son gönderdiğimiz teklifi reddedemezler. daha iyisini kimse vermez şu durumda.”

    “o işler belli olmaz. bizi kullanıp başkasına baskı yapıyor olabilirler. bu italyanlar çok anasının gözüdür.” dedikten sonra aziz yıldırım da kahvesine döndü.

    ikili konuşmalarına bir süre ara verdiklerinde şekip mosturoğlu’nun masanın üzerindeki telefonu titredi. telefona bir bakış atan aziz yıldırım pantheon’un önünde fotoğraf çeken japon turistleri gözlemlemeye devam etti. o sırada şekip mosturoğlu telefonuna gelen mesaja cevap vermekle meşguldü. hızlıca yanıtladı: evet geldik. bekliyoruz. siz ne durumdasınız?

    kısa bir süre sonra mosturoğlu’nun telefonu tekrar titredi. karşı taraf yanıt vermişti:

    başkana çaktırma. hayırlı olsun. anlaştık. ?

    mesajı okuyan mosturoğlu neye uğadığını şaşırıp bir anda öksürmeye başladı. apar topar telefonunu cebine koymaya çalışan mosturoğlu, aziz yıldırım’ın kendisine “iyi misin?” der gibi baktığını gördü ve eliyle iyi olduğunu belirten bir işaret yaptı ve garsonun kahve ile birlikte getirdiği suyundan bir yudum aldı.

    şekip mosturoğlu az önce gerçekleşmesine ihtimal dahi vermediği bir haber almıştı. bu gelişmeyi başkana söylememek için kendini zor tutuyordu.

    kısa bir süre sonra buluşmanın gerçekleşeceği tazza d’oro geçtiler. varmalarının hemen ardından görüşecekleri kişi gelmişti. ikili ayağa kalkıp carlo ancelotti’nin menajerinin elini sıktılar. carlo ancellotti’yi fenerbahçe’ye hoca yapmak, aziz yıldırım’ın son volesiydi. bu gizli operasyonun tüm amacı buydu.

    ancelotti’nin menajerinin geçen gün yaptıkları tekliften menun olduğunu ve arada sadece pürüzlerin kaldığını görmek başkanı ayrıca memnun etmişti. elbette bu hislerini karşı tarafa asla belli etmemiş ve yılların kendisine kazandırdığı bu yeteneği iyi kullanmıştı.

    görüşme olumlu sonuçlanmış ve ikili tazza d’oro’da ancelotti’nin menajeri ile sözlü bir protokol anlaşması yapmışlardı. ancelotti devre arasında fenerbahçe’nin yeni hocası olacaktı. aziz yıldırım kendiyle gurur duyuyordu. “fenerbahçe tarihinin en önemli transferi bu şekip. oyuncular falan hepsi palavra. önemli olan bu.” diyerek mosturoğlu’ndan üstü kapalı bir şekilde kendisini pohpohlamasını istemişti.

    fenerbahçe, tarihinin en büyük antrenör transferlerinden birini yapmıştı ama şekip mosturoğlu telefonu ile oynamaya devam ediyordu. bu durum aziz yıldırım’ın canını sıktı. “napıyorsun şekip?” diye tersledi.

    “başkanım bir program vardı da onu ayarlamaya çalışıyordum,” diye cevap verdi mosturoğlu. aziz yıldırım iyice sinirlendi. “başlatma şimdi programına, hayret birşey ya. tarih yazıyoruz burada adam program derdinde,” diyerek ellerini iki yana açarak tepkisini belli etti.

    aziz yıldırım, yürürlerken pantheon’a yaklaştıklarını fark etti ve bir adım gerisinden yürümekte olan mosturoğlu’na aracın kendilerini nereden alacağını sormak için arkasını döndü. döner dönmez, roma’da, tam pantheon’un önünde, hem de bu saatte görmeyi hiç ummadığı simalarla karşılaştı.

    “buongiorno başkan!” diyerek aziz yıldırım’ın gözünün içine bakan kişi terreano’dan başkası değildi. terraneo’nun hemen sağında şekip mosturoğlu’nun dün geceden beri mesajlaştığı ali koç vardı. ali koç’un yanındaysa dünyaca ünlü italyan antrenör fabio capello mavi çerçeveli gözlüklerinin arkasında kanlı canlı gülümsüyordu. ali koç, aziz yıldırım’a belli etmeden aylardır uğraşmış ve netice olarak fabio capello ile bu sabah anlaşmayı başarmıştı. aziz yıldırım az önce ancelotti’ninmenajeri ile yaptıkları görüşmeyi tamamen unutmuştu. şu an karşısında bu üç adamı görmekten duyduğu hazı anlatacka kelime bulamıyordu. başkanlığı ali koç’a bırakarak ne kadar doğru bir karar verdiğini de bir kez daha anlamıştı. aziz yıldırım’ın şaşkınlığı geçince kısa bir tanışma ve tokalaşma faslının ardından daha detaylı konuşma üzere kendilerini j.k. place roma oteline götürecek araçlara geçtiler. aziz yıldırım ile aynı araca binen ali koç’un başkana söyleyeceği bir konu daha vardı:

    “başkanım bu arada bilmek istersiniz diye düşündüm, fabio capello’yu duyan robben teklifimizi kabul etti. devre arası bu iş tamamdır.”

    aziz yıldırım ali koç’a hiçbir şey söylemeden kafasını çevirdi ve camdan dışarıya bakmaya başladı. roma’nın muhteşem mimarisine odaklanmıştı. “roma’da boşuna huzur bulmuyorum” diye düşündü. fenerbahçe’nin gelecekte kazanacağı tarihi zaferleri düşünerek gözlerini kapadı ve hayallere daldı…

    aziz yıldırım gözlerini tekrar açtığında roma’ya gitmekte olan türk havayolları uçağının business class’ında şekip mosturoğlu ile yanyana oturuyorlardı. yavaşça şekip mosturoğlu’na döndü ve bazı düşlerin gerçeğe dönüşebileceğini umarak kısık bir sesle sordu:

    “ali nerede demiştin şekip?”

    -----

    (bkz: gurlino'nun kısa hikayeleri)
195 entry daha
hesabın var mı? giriş yap