1 entry daha
  • oy oy oy. kyle seeley tarafından yapılan ücretsiz bağımsız oyun diyerek tanımı aradan çıkarayım önce. bu da steam linki.

    oyun aşağı yukarı yarım saat sürüyor, dolayısıyla burayı okumadan önce oynayıp bitirmeniz hikayeyi tam olarak tecrübe edebilmeniz için daha iyi olacaktır. şimdi gelelim 'oy oy oy' kısmına.

    --- spoiler ---

    eğer kitap okumayı, film izlemeyi seven biriyseniz iyi bir hikayenin yaşattığı zevki bilirsiniz. onlar sayesinde sıkıcı, dertli hayatlarımızdan uzaklaşıp kısa süreliğine de olsa farklı dünyalara gidebiliyor, farklı hayatlara tanık olabiliyoruz. son zamanlarda telltale games'in de katkılarıyla iyice popülerleşen point and click adventure oyunları ise çok daha canlı bir imkan sunuyor bize, o dünyalardaki bir karakter olup kendi kararlarımızı vererek hikayenin bir parçası olabiliyoruz. eskilerden the longest journey, grim fandango; yenilerden the walking dead the game, the cat lady bu tür için güzel örnekler.

    emily is away de aynı şekilde olacakmış gibi hissettirerek başlıyor aslında. oyunu açtığımızda kafamıza kazınmış olan windows xp'nin açılış sesini duyuyoruz önce. sonra kullanıcı hesabı seçer gibi sağ taraftan 2002'yi seçiyoruz ve yine windows xp'nin o klasik masaüstü resminin arka planda olduğu bir ekran bizden kullanıcı adı ve isim girmemizi istiyor. bir de ikon seçtikten sonra msn zamanlarından tanıdık gelen bir arkadaş listesi çıkıyor karşımıza. tabi göstermelik bir liste o, oyun boyunca yalnızca emily* ile konuşabiliyoruz. sohbet ekranında aşağıda çıkan üç seçenekten birini seçiyoruz ve sonra klavyede gelişigüzel tuşlara basarak ekranda mantıklı söz öbekleri oluşmasını izliyoruz. anlıyoruz ki emily de biz de lise sondayız, mezuniyet kapıya dayanmış ve akşam bir parti var. devam ettikçe emily ile iyi arkadaş olduğumuza da anlıyoruz, partiye gelmemizi istiyor. okuldan brad diye bir elemanın ona durmadan mesaj attığını söylüyor. akşam görüşürüz diyoruz ve konuşmadan çıkıyoruz.

    oyun birden ilk bölümün bize bittiğini söylüyor ve hoop artık 2003 yılındayız. yine sohbet ekranı, yine emily. ikimiz de üniversiteye başlamışız, son konuşmamızdan bu yana da baya vakit geçmiş. oyun bize ufak tefek seçenekler tanıyor, mühendislik ya da sanat okuyabiliyoruz mesela. veya geçen seneki partiye gitmemeyi tercih edebiliyoruz. hatta bu seçeneklerin bir şeyleri değiştirebileceği izlenimi de uyandırıyor oyun. bazen emily'e bir şey söylediğimizde ekranın altında emily'nin bunu hatırlayacağını söyleyen bir uyarı çıkıyor*, daha sonra işimize yarayabilir bu diyoruz kendi kendimize. emily'nin hayatıyla ilgili haberler alıyoruz, biz ona hayatımızı anlatıyoruz.

    oyun bu şekilde 2006'ya kadar devam ediyor. her yıl emily ile kısa sohbetler gerçekleştiriyoruz ve bu sohbetler sayesinde hikayenin arada kalan kısımlarını dolduruyoruz. emily'nin hayatını, kendi hayatımızı ve emily ile aramızdaki ilişkinin durumunu öğreniyoruz böylece. biz tuşlara rastgele basarken bazen karakterimiz bir şeyi yanlış yazıyor ve silip düzeltiyor ya da bir şeyi farklı bir şekilde söylemeye karar veriyor. oyunun sonuna kadar kontrolün elimizde olmadığı hissini yaratmıyor bu, hatta daha bir gerçekçilik katıyor sohbetlere. ama oyunun en sonuna geldiğimizde her şey değişiyor. karakterimiz birden seçtiğimiz seçenekleri söylemeyi reddediyor. biz emily'e aramızın nasıl olduğunu sormak istiyoruz ama ekranda 'son zamanlarda iyi bir film izledin mi' yazıyor, bu yaz seni görebilir miyim'i seçiyoruz ama karakterimiz 'orada havalar nasıl' diyor. ve en sonunda bu ekranla karşı karşıya kalıyoruz.

    işte bu noktada oyun birden oyun olmaktan çıkıyor. gerçek hayatta söylemek isteyip de söyleyemediğimiz şeyler geliyor aklımıza. kaçırdığımız fırsatlar, bok ettiğimiz ilişkiler, pişmanlıklarımız... emily'nin sohbetlerin birinde söylediği bir laf var, 'acaba beni orada öpseydin hayatımız nasıl olurdu çok merak ediyorum' gibi bir şey. yarım saatlik bir oyun bana fark ettiriyor ki geçmişime baktığımda acabalar ve keşkeler o kadar çok ki başka bir şey göremiyorum neredeyse. acaba yanlış bir şey yapmaktan korktuğum için neler kaçırdım hayatımda? o kıza ondan hoşlandığımı söyleseydim nerede olurduk şimdi?

    belki de küçük bir oyuna gereğinden fazla anlam yüklüyorum, bilmiyorum. zaten bir oyun oynadım hayatım değişti gibi bir iddiam da yok, muhtemelen yarın kalktığımda bugünkünden daha farklı bir insan olmayacağım. ama bu oyun sayesinde unuttum sandığım bazı şeyler yeniden yüzeye çıktı. gündelik hayatın yoğunluğundan bir şeyler hissetmeye bile zaman bulamıyoruz artık. böyle oyunların kıymetini bilmek lazım.
    --- spoiler ---

    baya uzatmışım. özet olarak oynayınız efendim. beğenmezseniz kaybedeceğiniz en fazla yarım saatiniz olur, almaya değer bir risk bence.

    yıllar sonra gelen edit: o kıza ondan hoşlandığımı söyleyince bir yerde olmuyormuşuz. çok özür dilerim ama artık sen de herkes gibisin sevgili emily. emily is away too isimli devam oyununu oynamak için bir istek kalmadı içimde, gerçek hayat yeteri kadar üzebiliyormuş bizi.
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap